Hissizleşmek - Aldatan mısın, Aldatılan mı? - MiskinAdam
PSİKOLOJİK

Aldatmak ve Hissizleşmek | Aldatan mısın, Aldatılan mı?

Hissizleşmek: Bir deneyimi sayıca fazla yaşamak, zihnimizin o deneyimi normalleştirmesine sebep oluyor. Bazen yüz kızartıcı hatalar yapabiliriz. Özellikle ilk hatamızda çokça pişmanlık veya suçluluk duygusu yaşayabiliriz. 

Hep söylüyorum, pişmanlık duygusu faydalı bir duygudur çünkü pişmanlığında samimi olan kişi, bir daha o hatayı yapmamak, dürtülerini kontrol altında tutmak için zamanında yaşadığı pişmanlık duygusundan güç alır. Aynı hata ikinci kez, üçüncü kez yapıldığında ise zihnimiz o davranışı normalleştirmeye başlar. Örnek: Aldatmak… 

Aldatmak

Mesela yolunda gitmeyen bir ilişkiniz vardır ve ayrılmanızın önünde bazı engeller vardır. Sıkıştığınız yerde hareketsiz ve nefessiz kalabilirsiniz. Sonucunda ise kendinizi bir nefeslik aldatma hikayesinin içerisinde bulabilirsiniz. İlk kez yapıyorsanız vicdanınız sizi çokça rahatsız edebilir. Hatta bu deneyimin sonrasında pişmanlık hissedebilir, “buna ne gerek vardı?” diyebilirsiniz.

Lakin ikinci kez aldattığınızda ilki kadar suçluluk hissetmezsiniz. Üçüncüde ise artık yaptığınız şey çok normaldir. Hatta bunun için kendinize geçerli bahaneler de bulmuşsunuzdur. 

“İlkinde duygusal boşluktaydım aldattım. İkincisinde aşık olmuştum aldattım. Üçüncüde çok mutsuzdum aldattım…” diye diye uzar gider hikaye. Tam bu noktada şu söz aklıma geliyor: 

“Bilir misin, bizim en büyük maharetimiz nefsimizden beraat kararı almaktır. Vicdan azabı dedikleri şey, ancak bir hafta sürer. Ondan sonra en aşağılık katil bile yaptığı iş için kafi mazeretler tedarik etmiştir.”
-Sabahattin Ali

Hissizleşmek, Duygusuzlaşmak

Öte yandan kendimize haklı mazeretler bulmamız veya türetmemiz, hissizleşmemizi engellemez. Dolayısıyla kime ne yanlış yaptığımızla ilgilenmiyorsak bile en büyük yanlışı kendimize yapmış oluruz. Duygularımızdan oluruz… Hissizleşmeye başlarız… 

hissizleşmek aldatmak aldatılmak

Oysa duygu dediğimiz şey bizi hayata bağlayan şeydir. Hayatta yapmak istediklerimizle veya istemediklerimizle ilgili bize harekete geçme motivasyonu sağlayan şeydir duygu. 

Duygusuzlaşmak, hissizleşmek; yaşamla ve gerçeklikle aramıza perde çekmemize sebep olur. Gerçeklikten uzaklaşınca işlevsel olmayan duygu düzenleme yöntemlerine hapsoluruz. Evet, tıpkı EvrimAğacı’nın web sitesinde bahsettiği üzere hissizleşmek, işlevsel olmayan duygu düzenleme yöntemlerinden biridir.

Mesela “kibir en çok sahibini mutsuz eder” derken de biraz buralara vurgu yapmak istiyordum. Başkalarının kusurlu davranışlarını eleştirmeye bayılıyoruz ancak kendi kusurlarımızı kabullenip onarmayı hiç düşünmüyoruz. Madem diğer insanların gözünde ne kadar çirkin davranışlarımız olduğuyla ilgilenmiyoruz, en azından kendimize bir iyilik yapıp bu davranışlarımızın bizi ne kadar mutsuz ettiğine odaklanalım değil mi? 

Mesela kibirli insan, en ufak hatasında kendini acımasızca eleştirir çünkü gözünde yarattığı benliğine hiç yakıştıramaz hatayı. 

Oysa hepimiz insanız, hata yapabiliriz. Önemli olan hatamıza karşılık pişkinlik yapmamak, utanmak, arlanmak, pişmanlık yaşamak, sonuçlarını kabullenmek ve bir daha aynı hatayı yapmamaktır. Mesela aldatan ve bunu sık sık tekrar eden insan partnerine yaptığı saygısızlıkla ilgilenmiyorsa bile kendini hissizleştirdiğini, dolayısıyla mutsuzluktan uzaklaşmak için çabalarken mutsuzluk bataklığına iyice gömüldüğünü anlayabilse keşke… 

Ayrıca bu yazıyı yargılamak için değil, duygularımızı koruma konusunda zihin açmak için yazdığımın da anlaşılmasını umuyorum… Tabii ki ahlak bekçisi değilim. Ben, seni düşünüyorum, beni düşünüyorum sayın okur. 

Duyguları Korumak

Yaptım veya yapmadım, bu özel hayatımla ilgili bir yazı olmadığından kimseye bir şey kanıtlama ihtiyacı hissetmiyorum. Ancak şu kadarını söyleyebilirim: 

Şartlar ne olursa olsun aldatma meselesine hiçbir zaman sıcak bakmadım. İtiraf etmem gerekirse bu bakış açımda etik anlayışım değil, kendi duygularımı koruma ihtiyacım baskın gelmiştir. Duygularımı koruma konusunda başarılı olduğumu da inkar edecek değilim.

Zira halen daha sevebiliyorum halen daha kızabiliyorum, halen daha güzel insanların varlığına inanıyorum. Öyle olmasaydı, duygularımı koruma konusunda kendimi başarısız görür ve hissizleşme üzerine, içerisinde çözüm önerileri olan bir meseleyi kaleme almak istemezdim. 

Eğer adını koyduğum, yani sorumluluklarını kabullendiğim bir ilişkim varsa, muhteviyatı nasıl olursa olsun, o ilişkiyi bitirmeden veya ilişki içerisinde bir anlaşmaya varmadan (örneğin arkadaş kalmak veya açık ilişki yaşamak için karşılıklı anlaşmak gibi) bir başka ilişkiyi başlatmayı veya birileriyle flört etmeyi doğru bulmadım. Çünkü biliyorum ki bir ilişkiye saygı duymamak, insanın kendine saygı duymamasıyla aynı anlama gelir. Kendine saygısını kaybetmiş insan hissizleşir. Hissizleşen insan mutsuz olur.  

Tabii ki hissizleşmenin çokça farklı sebebi olabilir. Yazının başlığı ve konusu gereği, ilişkiler üzerinden devam edecek olursak, hiçbir kabahatimiz olmadığı halde çokça hayal kırıklığı yaşamış olmamız da hissizleşmemizin sebebi olabilir. 

Birçok kez sağlıklı bir ilişki yaşamak için kendimize ve sıradaki adaya şans vermiş, yine, yeniden hayal kırıklığı yaşayarak hissizleşmiş de olabiliriz. Birilerine şans vermek kabahat değil ama hep aynı/benzer karakterlere çekiliyorsak bu noktada bir kabahatimiz olduğunu düşünebiliriz. Dolayısıyla ilişkiler özelinde bir hissizleşmeden bahsediyorsak bu kabahatsizlik haline ben pek rastlamadım doğrusu. Bir yerlerde hata yapıyoruz ki hissizleşiyoruz.

Mesela aldatılmış olmak bile bize aldatma hakkı doğurmaz, ayrılma hakkı veya sebebi doğurur. Aldatmak, yetmiyormuş gibi tekrar tekrar aldatmak, hissizleşmemize sebep olabilir. Aldatıldık diye bizi hissizleştirecek davranışlara sarılmaya gerek yok. 

Mesela öfke de bir duygudur ve kendimizi korumamızı sağlayan, sağlıklı bir duygudur. Mesela aldatılmak bizi öfkelendirir ve ilişkiyi bitirme motivasyonu sağlar. Pek tabii her duygu gibi öfkenin de miktarı/dengesi önemlidir.

Nitekim, en korkunç senaryolardan biri hissizleşmektir. En korkunç senaryolardan biri artık öfkelenmemektir, artık heyecanlanmamaktır, artık sevememektir, artık iyi ve kötü duygularımızı hissedememektir, artık yılmış olmaktır… 

Çünkü duygularımız olmadığında insan olmamızın bir anlamı kalmaz. O yüzden duygularımızı iyi anlamalı ve davranışlarımızı doğru yönetmeliyiz. Olumsuz duygularımızdan kaçmak üzere kendimizi hissizleştirmemeliyiz. Duygularımızın bizi koruduğunu ve ne yapmamız gerektiği konusunda yönlendirip, harekete geçme motivasyonu sağladığını unutmamalıyız.

O yüzden bahaneleri geçelim artık! 

İlişkiler özelinde hissizleşmekten bahsediyorsak genellikle kendi hatalarımızla hissizleşiriz. Önümüzde duran manzarayı görmek istemediğimiz için hissizleşiriz. Pişkinlik yaptığımız için hissizleşiriz. Tüketim çılgını olduğumuz için hissizleşiriz. Hatalarımızdan ders çıkarmadığımız için hissizleşiriz. Yediğimiz her halta kendimizce haklı gerekçeler aradığımız için hissizleşiriz. 

Kısacası: Duygularımızın ve davranışlarımızın sorumluluğunu almak istemediğimizde, çatlaklarımızı onarmak istemediğimizde hissizleşiriz. 

Bu arada: En çok da ar damarımız çatladığında hissizleşiriz. 


Yeni yazılarımı Instagram'da duyuruyorum. Takip et, iletişimde kalalım ✔️

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yeni yorumları e-posta aracılığıyla bana bildir. Ayrıca yorum yapmadan da abone olabilirsiniz.

Bu yazı ilgini çekti mi?

Yeni yazılarımı Instagram‘da duyuruyorum. Takip et, iletişimde kalalım ✔️