Aslında Aşk Nedir? Psikolojide Aşık Olmak | MiskinAdam
PSİKOLOJİK

Aşk Nedir, Ne Değildir? Psikolojide Aşk

Sözlükler aşkı yanlış tanımlar. Aslında iki insanın birbirine karşı veya tek yönlü olarak yüksek sevgi beslemesine, hayatı paylaşmak istemesine aşk diyemeyiz. Çünkü bu Ahmet ile Sema’nın aşkıdır. Ya da Ahmet ile Mehmet’in aşkı. Ayşe ile Sema’nın aşkı da olabilir. Gerçek aşkın tanımında sınırlar bu kadar net değildir. Gelin tartışalım.

Psikolojide Aşık Olmak Ne Demek? 

Genelde farklı duygularla veya farklı izlerle aşkı tanımlamaya kalkıp tek bir ortak noktada buluşuyoruz. Ortak noktamız: Travmatik etkiler bırakan duygu durumlarını gerçek aşk zannetmemiz. O halde yoğun duygular yaşama sebebimizi irdeleyelim de neden-nasıl aşık olduğumuzu -ya da zannettiğimizi- çözelim. İşte burada psikoloji ve bilim insanları devreye giriyor.

İlk önce, aşkı “hastalık” olarak tanımlayan Doç. Dr. Oytun Erbaş’ın “aşk nedir?” konulu videosundan bir alıntı paylaşmak istiyorum.

Oytun Erbaş diyor ki: Aşk büyük bir obsesyondur. Halk arasında bilinen adıyla, takıntı diyebiliriz. Sevdiğimiz kişiye fazla değer vermekten ileri geliyor ve fazla değer verdikçe bağlanma gerçekleşiyor. Bu defa, bağlandığımız kişiye daha çok değer vermeye başlıyoruz. Daha çok değer verince ise daha çok bağlanıyoruz. Yani, kısır döngüye giriyoruz. Örneğin, sevgilinin adı Cemalettin olsun. Beyninde Frontal Lob, Thalamus ve Basal Ganglia bölgeleri arasında Cemalettin’i döndürdükçe aşık olduğun hissine kapılıyorsun. Aslında insan acıkınca da beyinde aynı olaylar gerçekleşiyormuş. 

İlginç bir yorum değil mi? Burada Oytun Erbaş, aşkı daha çok nörolojik yönden açıklamış oldu. Aşkın psikolojideki tanımı bu değil. Bu sadece sonucu. Aşkın psikolojideki tanımında; kime, neden, nasıl aşık olduğumuzu açıklayan şema adında kavram(lar) vardır.

Şema Nedir?

En basit tanımıyla şema: Geçmişten gelen deneyim veya yorumlarımızla oluşmuş, genellikle bilinçaltında yaşayan bir tür yanıltıcı düşünme biçimidir.

Terapistler, örneklendirme yaparken şemalar için “yanıltıcı gözlük” ifadesini sıkça kullanırlar. Düşünün: Olanı biteni görüyoruz ama gözlüğümüzün camı renkli olduğu için yanlış görmüş oluyoruz. Şemaların açığa çıkarılması ve danışanın aydınlatılmasına dayalı terapilere şema terapi denir.

Yani, sizin de tahmin ettiğiniz gibi şema terapilerin amacı, gözlüğünüzü çıkarmak veya düşündüğünüz gibi olmadığının farkına varmanızı sağlamaktır.

Bu da öylesine bir genel kültür bilgisi değildir. Konuyla alakası var. Bizleri mantıksız birlikteliklere, mantıksız paylaşımlara sürükleyen düşüncelerin kaynağı şemalar olabilir. Nasıl mı? Bunu cevaplamadan önce şemalara hızlıca bir göz atalım.

Psikolojide Şemalar:

  • Terk edilme
  • Şüphe
  • Duygusal yoksunluk
  • Kusurluluk
  • Yabancılaşma
  • Yetersizlik
  • Dayanıksızlık
  • Yapışıklık
  • Başarısızlık
  • Haklılık
  • Yetersiz öz denetim
  • Boyun eğme
  • Kendini feda etme
  • Onay arama
  • Karamsarlık
  • Aşırı sorumluluk
  • Aşırı eleştirellik
  • Cezalandırıcılık

Bu şemaların tanımlarını şu sayfada okuyabilirsiniz ama şimdi değil! Buraya kadar anlatmışım, hiçbir yere bırakmam. Çünkü en can alıcı yerine geldik.

İlişkilerimiz mantıksız veya kontrolsüzce geliştiğinde doğal olarak iz bırakır. İz bırakınca ismini aşk koymaya pek bir meyilli oluruz. O yüzden genellikle aşk için “kavuşamamaktır” benzeri mutsuzluk temalı tanımlamalar yapılır. O yüzden “aşk acı çekmektir” gibi hatalı bir tanım pek yaygındır.

Örneğin, çocukken ebeveynlerinden birini kaybeden veya kaybetme korkusuyla büyüyen kişilerde “terk edilme şeması” gelişebilir.

Terk edilme şemasının da en basit tanımı şu: Ortada gerçek bir neden yoksa bile değer verdiğimiz birinin bizi terk edeceğini düşünmek veya terk edeceğine dair endişe duymak. İşte bu korku (bu şema) bizi fazla fedakar veya gereksiz mücadeleci birisi yapabiliyor. Ne için? Kaybetmekten korktuğumuz kişiyi kaybetmemek için.

Dahası, kaybetme şeması olan kişiler, kendilerini terk etme potansiyeli yüksek insanlara daha fazla bağlanabiliyorlar. Bu davranış genellikle bilinç düzeyinde olmadığı için de “ne oluyor ya?” diyemiyor insan. Şimdi düğümler çözülmeye başlıyor değil mi?

Şemalar yalnızca “terkedilme” şemasından ibaret değildir. Yukarıda gördüğünüz gibi envaiçeşit şema var. Dolayısıyla aşk sandığımız yanılsamaların da çok fazla sebebi olabilir.

Diyelim ki geçmiş yaşantımızda birileri (genellikle en yakınlarımız) tarafından iyi niyetimiz suistimal edildi. Gözümüze baka baka yalan söylendi veya bir şekilde küçük düşürüldük ve canımız yandı. O halde dikkat! Bizde “şüphe şeması” gelişmiş olabilir. Şüphe şemamız varsa bilin bakalım ne olur? Kötü niyetli, yalancı, suaistimal edici bir insanla tanıştığımızda o insan bize bir yerlerden tanıdık gelebilir. Tanıdık gelince de ilgi duyabiliriz. Bize tanıdık gelmesinin en önemli sebebi, daha önce bu özellikteki birilerinin bizde iz bırakmış olmasıdır.

Bu hissiyat veya düşünce tam olarak bilinç düzeyinde olmadığı için, esasen kötü bir çağrışım olduğunu idrak edemeyebiliriz. O an önemli olan tanıdık gelmesidir ve bizler tanıdık/bilindik olanı daha kolay kabul ederiz, benimseriz. (Genellikle)

Son örnek: Başarısızlık şemamız olsaydı nasıl birine aşık olurduk? (Olasılık tabii) 

Örneğin, ilkokulda bilinçsiz ve şiddet eğilimi olan bir öğretmene denk gelenler burayı dikkatli okusun.

Düşünün: Bu öğretmen bizi aşağılıyor, aptal muamelesi yapıyor, beceriksiz buluyor… E biz de daha çocuğuz. Bir yandan kitaplarda dayatılmış öğretmen sevgisiyle büyüyor, öte yandan onu gereğinden fazla önemsiyoruz. Önemli birinden görülen bu kötü muamele yüzünden bizde “başarısızlık şeması” oluşması olasılıklar dahilindedir.

Başarısızlık şemamız varsa bizi aşağılayan, ezikleyen ve yetersiz gören birine körkütük bağlanma olasılığımız da vardır. Çünkü o karakter bir yerlerden tanıdık geliyor. Ah bi anlasak nereden tanıdık geldiğini, hiç aşık olur muyuz o hasta insana… Bu kadar örnek yeter sanırım. Velhasıl-ı kelam:

Birçok insanda olduğu gibi, bizde de çeşitli şemalar varsa ve şemalarımızı tetikleyen biriyle karşılaşmışsak muhtemelen aşk sandığınız o yanılsamayı yaşamışızdır. Yine yüksek bir olasılıkla ilişkimizin başlama nedeni aynı zamanda bitiş nedeni de olmuştur.

Kaybedenler Kulübü adlı sinema filminde Nejat İşler diyor ya hani;

“Kadınlar önce seni sen yapan özelliklerine aşık olur sonra da onları senden almaya çalışır.”

Heh işte, cinsiyetten bağımsız olarak düşünürsek doğru söylüyor. Fakat eksik söylüyor. Tamamlayalım ve konuyu toparlayalım:

Yanıltan bir düşünce (şema) yüzünden birini çok yakın (tanıdık) hissederiz. Tanıdık gelen o şeyi severiz. İlgimizi çeker. Bazen çokça ilgimizi çeker ve bir ilişkinin başlama sebebi olur bu.

İlişkimiz rutine ya da normale dönmeye başlayınca bazı şeyler de batmaya başlar. Misal, terk edilme şemamızı tetikleyen birinden çok etkilendik ve ilişkiye başladık. Duygusal davranışlarımız mantıkla dengelenmeye başladığında, yani heyecanımız azaldığında “her an gidecek gibisin, hiç güven vermiyorsun” demeye başlayabiliriz. Bu konuda ne kadar sık serzenişte bulunursak karşımızdaki insan da o kadar uzaklaşacaktır bizden. Çünkü bu serzenişlerimiz, karşımızdaki insanın üzerinde bir beklenti inşa etmemize sebep olur.

“Bana, hiç gitmeyeceğine dair garanti ver, söz ver, hissettir” demiş oluruz. Aslında beklentimizi birine ne kadar çok tekrar edersek o kadar zorbalık yapmış oluruz. Evet evet, zorbalık! Bakın Wikipedia’da “beklenti” tanımından şu şekilde de bahsedilmiştir: 

“Bir diğer kişinin davranışı veya performansı hakkındaki beklenti, o kişiye ifade edilince, bir talep veya emir özelliği taşıyabilir.” (Wikipedia)

Bu örneğe göre konuşacak olursak biz özgür ruhlu veya uzun ömürlü vaatleri olmayan bir karakterle ilişki yaşamayı tercih etmişiz. Şimdi de o karakteri değiştirmeye çalışıyoruz. Bu konuda ısrarcı davrandığımızda güzel bir aşk hikayesi yazabiliriz çünkü sonu travmatik olur genelde. Ya terk ederiz ya terk ediliriz. Sonrası Yıldız Tilbe zaten 🙂

Bu tür yanılgıların adı aşk olunca; “aşk bir kez yaşanır, aşk acı çekmektir, aşk kavuşamamaktır” gibi sınırlı ve hatalı tanımlar da kabul görüyor haliyle. Yaklaşık on sekiz farklı şemadan ileri gelen aşk tanımı(!) olabileceğini düşünürsek aşkın birden fazla tanımı olduğu sonucunu çok net görebiliyoruz. Kaldı ki psikolojisi son derece sağlıklı olan insanların aşk dedikleri deneyimleri de işin içine katarsak onlarca, yüzlerce tanıma ulaşabiliriz.

Bu şekilde işin içinden çıkamayız. O nedenle şunu demek doğru olsa gerek:

Aşk Nedir?

Aşk: Kişiden kişiye tanımı ve yaşanma şekli değişen bir duygu durumu olduğu için tanımsızdır.

aşk nedir-aşık olmak

Bence aşk da sanat gibidir, kalıpları kaldırmaz. Dolayısıyla ben bu yazıda aşkın ne olmadığını anlatmaya çalıştım, naçizane.

Bana kalırsa:

Yaşadığımız ilişkiye aşk, sevgili, eş gibi etiketler aramamalı veya zorlamamalıyız. Etiket aramaya kalktığımızda toplumsal tanımlara sığmayan bir ilişkinin içerisinde olduğumuzu, aslında sağlıklı bir ilişki olsa bile adını koyamama stresiyle ayrılığa sürüklendiğimizi görebiliriz. Dahası, toplumsal tanımlara (kalıplara) sığdırmaya kalktıkça karşımızdakine zorbalık yapmış oluruz.

Hani vardır ya her şey çok güzel giderken “biz seninle neyiz?” sorusu… Heh işte, tanımsızlık kurbanı olan güzel bir aşkın bitişidir o soru.

Çünkü birlikte vakit geçirmekten keyif almak, ortadaki duruma ille de bir isim koymayı gerektirmez. Tercih meselesi…

Hani vardır ya her şey çok güzel giderken “Neden bana yeterince zaman ayırmıyorsun; ben senin eşin değil miyim?” sorusu… Heh işte, yine tanımsızlık kurbanı olan güzel bir aşkın bitişidir o soru. Çünkü eş olmak, birine ayıracağımız vaktin miktarını belirleyici bir durum değildir bence.

Dedik ya herkesin aşk tanımı ve aşka yüklediği anlam farklıdır. Başkalarının (çoğunluk olsa bile) tanımlamalarına bakarak, yaşadığımız ilişkinin o tanımlara uyumunu test etmeye kalkmamalıyız. Tanımsız yaşamak daha güzel ve daha samimi olsa gerek. Çünkü adı konulan hemen her dava amacından sapar, halkın gönlüne kurulan hep halktan çalar. Amaç aşk mı yoksa bu da bir tür gasp mı? 

Hadi yorum yapın da posta kutum bi renklensin 👇📥


Yeni yazılarımı Instagram'da duyuruyorum. Takip et, iletişimde kalalım ✔️

24 Yorum “Aşk Nedir, Ne Değildir? Psikolojide Aşk

  1. esra k. Reply

    ilk yazıldığında okumuştum. Ama yazılanları unutmuşum. Şimdi çok iyi geldi. Uzunda olsa keyif alarak okudum. Herkes bir göz atmalı bence 🙂

    1. miskinadam Post author Reply

      Yazma isteğimi artıran geri bildirimin için teşekkür ederim @Salih. Yeni içeriklerde yorumlaşmak dileğiyle…

  2. Burak GÖÇ Reply

    İşbu içerikteki söz konusu Burak sanırım benim… Ellerine sağlık Miskin Adam! Harika bir tanım olmuş. Özellikle, hayatımın Kartal minibüs hattına dönüştüğü bu günlerde ilaç oldu. Tabii ben aşkın en derin tanımını Fransız yazar Michel de Montaigne’den okudum. Yine de, bunun da aşağı kalır yanı olmadığını bilmen gerek.

    1. miskinadam Post author Reply

      Çok kitap okuyan, belki de aşkla ilgili binlerce sayfa görmüş birinden birinden bu tanıma övgü almak güzeldi. Eksik olma. İçerikteki Burak sen değilsin bu arada; Sarı Burak 🙂

  3. Ömer Reply

    Her an her şeyin değişim içinde olduğu hayatımızda hissettiğimiz her şeye tanım bulma ihtiyacı bence de yanlış.Yazılarınızdaki bakış açıları bana çok şey katıyor teşekkürler

    1. miskinadam Post author Reply

      İsim bulma kaygısı… Bununla ilgili şarkı sözü de yazdım ama henüz yorumlayacak bir solist yok elimizde 🙂 Yazıyı beğenmiş olmana sevindim.

  4. tanımsız Reply

    1500 kelimelik aşk yazısı. vay canına . en son aşk acısı çektiğimde yazmıştım bu kadar. belki 2000 kelime. aşkın en güzel tarafı yazdırması galiba.. yazdıkça daha çok tanımsızlaşmıyor mu miskin adam…?

    1. miskinadam Post author Reply

      Selam @tanımsız. Yorum’un nedense “spam” bölümüne düşmüş. O nedenle geç fark ettim. Bana bu kadar uzun yazdıran, aşk acısı mı yoksa aşksızlık acısı mı emin değilim 🙂 Mesela bir Sabahattin Ali kitabı okurken aşka yüklenen anlamı doğa üstü buluyorum. Bir Yıldız Tilbe şarkısı dinlerken aşkın çok derinlerde bir yerlerde saklı olabileceğini düşünüyorum. Sonra kendime bakıyorum: Ben bu kadar yoğun duygular yaşadım mı, yaşıyor muyum? Bilemiyorum. Bilemeyince de bilime başvuruyorum. Aşkın bilimsel açıklaması beni tatmin etti gibi ama yine bir şeyler eksik kaldı tabii…

  5. Ali Reply

    Güzel di kendimi çok kötü hissediyorum hala canım yanıyor nedense okumaya başlayınca acımı dindirecek örnekler bekliyordum saçma biliyorum ama insan yolunu bulamayınca umud ediyor iste şuan nasıl bi haldeyim bende bilmiyorum ama bu acıyı durdurmak için araştırıyorum çünkü artık tükeniyorum ve ben kendimi bu hale getiriyorum sanrım ve bi yol bulamıyorum iyiydi.. azına sağlık 💜

    1. miskinadam Post author Reply

      Yorumunuzdan sonra yazıyı güncelledim. Yukarıda, Oytun Erbaş’ın aşk tanımı yaptığı videoyu bulabilirsiniz. Oytun Erbaş’a göre aşk, bir tür obsesyon yani takıntıymış. Aşırı değer verme ile oluşan bağımlılık; bağımlılık ile oluşan daha fazla değer verme şeklindeki kısır döngü olarak tanımlıyor. Bence, şu an yoksunluk hissediyorsunuz. Tıpkı sigarayı bırakmak gibi, herhangi bir bağımlılığı bırakmak, yoksunluk hissetmeye sebep olur. Öte yandan, aşk da dahil olmak üzere bağımlılığın her türlüsü kötü değil midir? Psikoterapide, duyguları anlamlandırabilmek önemlidir. Anlam vermeyi başaran insan iyileşmeye başlamış demektir. Duygularınızı anlayabilmeniz dileğiyle, iyi günler.

  6. Kemal Reply

    Sevdikçe tanıyoruz. Sonrasında umduğumuzu bulamıyoruz. Bilinçaltımızda hangi duygular, olaylar, o kişiyle bir bağlantı kuruyor. Kim bilir? Hangi mimik, jest hangi karakteristik özellikler bizi etkiliyor ? Belkide hoşlandığımız duygular ya da tanıdık gelen olumsuz duygular. Bence aşk çoğunlukla pişmanlıktır . Aşk karşındaki insana haddinden fazla değer vermeye ve beraberinde fedakar bir benliğe bürünmeye itecektir. Karşındaki insanın karakteristik özelliklerine göre ve bize karşı beslediği duygular olumsuzsa fazlaca cüretkar yapabilir. Yoğun duygular içerisinde olduğumuz için karşımızdaki insanın fazlaca yaşattığı olumsuz duyguları bastırırız. Bastırılan duygular ilişkinin veya platonik aşkın bitiminde bir süre sonra zarfında açığa çıkacaktır. Sonrasında da son pişmanlık neye yarar şarkısı dilimizde pelesenk olur. İki taraflı aşk hakkında fazla bir şey bilmiyorum yaşayan varsa artık neyse. Bizide aşık olan var da ben onu sevemiyorum.

    1. miskinadam Post author Reply

      Yorumunuza %80 oranla katılıyorum.

      Yalnız, “Bence aşk çoğunlukla pişmanlıktır” şeklindeki düşüncenize katılmıyorum. Evet, genelde pişmanlık duyanların hikayesine tanık oluyoruz ancak halinden memnun olanlar bu konuda pek paylaşım yapmadığı için bilemiyoruz 🙂 Orası biraz karanlık bölge.

  7. ezgi Reply

    eş seçiminde öğretmen değil anne -baba rol alır. Öğretmen başarısızlık şemasında etken faktördür. ama bu seni ezen birine körkütük bağlanıp aşık olmanı saglayan sey degıldir. Bunun olması için anne -baba gibi ya da anne-baba yerındekı kısılerın tutumu gerekir. Düzeltmen gerektiğini düşünüyorum..

    1. miskinadam Post author Reply

      Konu, tartışmaya açık elbette. Yaklaşımınızı da mantıklı buluyorum çünkü anne-baban’ın hayatımızdaki rolü veya etkisi ile öğretmeninki aynı düzeyde değil. Fakat, psikolojide olaylardan ziyade onlara yüklediğimiz anlamlar daha büyük etken, diye biliyorum. Dolayısıyla, öğretmen figürüne büyük anlamlar yüklemiş bir çocuk için de bu durumun eş seçiminde etkileyici faktör olabileceğini düşünüyorum. Keza bununla ilgili birkaç örnek durum gözlemledim. Çok detaya girmeden ve örnekteki arkadaşı deşifre etmeden şu kadarını söyleyeyim. Cinsel isteklerini sapkınca bulan bir yetişkinin, psikiyatr desteği almak istemesi ve sürecin sonunca şu kanıya varılmış olması beni etkiledi: Küçükken öğretmenine aşık olan bir erkek çocuk, öğretmeni tarafından sürekli dövüldüğü için yetişkin yaşında, sevişme esnasında, eşinin kendisini dövmesini istiyormuş. Ki bu örnek bizi bambaşka bir konuya götürür ama öğretmen faktörünün, eş seçiminde veya ilişkide duygu-durumları etkileyebileceğine dair bir örnek olduğunu düşünüyorum.

  8. Atakan Reply

    Merhaba Miskin Adam. Bloğunu bu gün keşfettim(iyi ki de keşfetmişim). Aşk konusunda yazdıkların beni derinden etkiledi adeta beynimin içinde bir yerleri doldurur gibi oldu(Hatta gibisi fazla). Verdiğin örnekleri yaşadım diyebilirim. Her yazıyı okuyuşum da sanki kafamın üstünde bir ampül yandı. Teşşekkür ederim.

    1. miskinadam Post author Reply

      Merhaba Atakan;

      Bunlar, her yazarın duymaktan keyif alacağı sözler. O yüzden, yorumun beni mutlu etti ve teşekkür ederim. Yeni yazılarda yorumlaşmak dileğiyle…

  9. Yılmaz Ateşgil Reply

    Tanımı ve sonucu ne olursa olsun. İnsanız ve yaşamamız gereken bir duygu değil mi Aşk?

    1. miskinadam Post author Reply

      Bence de öyle. Yazımda sadece yanlış ya da sağlıklı olmayan duygulara da “aşk” dediğimizi hatırlatmak istedim. Sağlıklı aşklar yaşamak dileğiyle 🙂

  10. Medha Reply

    Yalnız size çok imrendim. Yazılarınız aynı benim kafadan. Keşke ben önce davranıp yazsaymışım dedim :D. Şema terapi beni aydınlatmıştır. Aşk, şema kimyasıyla olan bir şey… Bunu anlayınca absürt aşk tanımlarını hiç sevmemeye başlamıştım. Zaten sevmezdim gerçi. Kendi aşk tanımım yok mesela 😀 olmasına da gerek yok. Şema kimyasını anlamak için Hayatı Yeniden Keşfedin kitabını okuyabilirsiniz…. harikadır.

    1. miskinadam Post author Reply

      Ben, tek olmak istemiyorum. Siz de aynı konuda yazabilirsiniz 🙂 Kitap önerisi için teşekkür ederim. Evet, okudum ve şemaları merak edenlere tavsiye ediyorum.

  11. ÖZKAN Reply

    Aşk acısı çeken yada çekme ihtimalini düşünen arkadaşlar arkasına yaslanıp bulunduğu durumu stratejik değerlendirmeye başladı bile 🙂

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yeni yorumları e-posta aracılığıyla bana bildir. Ayrıca yorum yapmadan da abone olabilirsiniz.

Bu yazı ilgini çekti mi?

Yeni yazılarımı Instagram‘da duyuruyorum. Takip et, iletişimde kalalım ✔️