Dilersen bu yazıyı sesli dinleyebilirsin
Alkolün etkisiyle söylediklerimiz, normale döndüğümüzde utanç verir bize. Neden? İsterseniz buna birlikte cevap arayalım.
Madem konuyu açtım, o halde ilk ben başlayayım:
Alkolün duygusal etkileri üzerine bir araştırma yazısı okumuştum. Akademik üslupla yazılan yazıların ne kadar sıkıcı olduğunu bildiğim için canınızı sıkmamayı, doğrudan bizi ilgilendiren kısımlardan bahsetmeyi tercih ediyorum. Hatta direkt çıkarımlarımdan bahsedersem memnun olursunuz, biliyorum.
Araştırmaya göre, yüksek alkollü içecekler enerji ve öz güven sağlarken, düşük alkollü içecekler rahatlık sağlıyor. Yalnız ben bu rahatlık kelimesini açıklamak istiyorum:
Rahatlık: Yalnızca kasların gevşemesi değil; duyguların da özgür bırakılması anlamına gelen, fiziksel ve zihinsel yönden rahat (özgürce) hissetme halidir.
Sonuçlara dair birkaç örnek durumu, ipucu olarak paylaşmam gerekirse şu gözlemlerimle araştırmayı destekleyebilirim:
- Votka, cin gibi içecekleri eğlence mekanlarında tercih ederiz çünkü öz güven ve seksapaliteye ihtiyaç duyarız. Hatta meyhanede içilen yüksek alkollü rakının da acıdan duyulan hazza ulaştırdığını düşünüyorum. Hazlar bizim dinamolarımızdır. Bu içkiler, sevişmeyle biten gecelerin, yatak çarşafı gibidir çoğu kez. Zemini hazırlarlar.
- Bira, şarap gibi içecekleri, sohbet ortamlarında veya evimizin balkonunda tercih ederiz çünkü daha içten (gerçek) bir duygu paylaşımına ihtiyaç duyarız. Bu içkiler ise gönlümüze ağırlık yapan duyguların, ağzımızdan dökülüp bizi hafifletmesine aracılık eder.
Her iki durumda da bastırılmış duyguların, tam da bastırıldığı yerden patladığını düşünüyorum. Kimileri votkanın etkisiyle hiç denemediği bir sex pozisyonunu partnerine teklif ettiği için, kimileri de biranın etkisiyle, söylemekten çekindiği duygularını itiraf ettiği için pişmanlık duyar. İşte, tartışılması gereken kısım burasıdır bence.
Alkolün fizyolojik zararları bir kenarda dursun, duygusal faydalarına biraz mercek tutalım istiyorum. Öyle ki alkol dediğimiz şey, Freud’un rüyalara yüklediği anlama karşılık geliyor. Kimseye söyleyemediğimiz, sapıkça veya aptalca olduğuna inandığımız duygu ve düşüncelerimizi, rüyalarda sahnelerken aslında deşarj oluruz. Alkol de aynısını yapmıyor mu? Özgür zihne kapı açmıyor mu? Bastırılmış düşüncelerimizi deşarj etmemizi sağlamıyor mu?
Velhasıl-ı kelam; bu, alkol içmeye özendirici bir yazı olsun istemem. Ben, tamamen gerçeklerle ilgilenirim. Görülmesini istediğim şeyler gerçek –veya gerçeklik ihtimali olan– birer durumdan ibaret.
Şimdi de başka bir gerçeklik ihtimalini kurcalamak istiyorum:
Madem bizler, bir tür uyuşturucu olan alkolün etkisine girmeden yeterince şeffaf olamıyoruz, o halde ayık olduğumuz (alkol almadığımız) durumlarda gerçek miyiz? Çizdiğimiz görüntü ile iç dünyamız aynı mı? Neysek o muyuz?
Madem soruyu sordum, o halde ilk ben cevaplayayım:
Değiliz! Bizler, normal kabul ettiğimiz durumlarda yeterince biz değiliz. Haklı sebeplerimizin olması, bu gerçeği değiştirmez. Hepimiz, hayatın hayatımıza soktuğu değer yargılarına biat etmiş insanlarız. Mahalle veya coğrafya tarafından değil; hayat (veya hayat görüşleri) tarafından bastırılmış insanlarız. Bunun gerekliliğini tartışmayacağım ama kendisini “hazcı” ve “realist” şeklinde tanımlayan biri olarak, yalnızlığımı ve dolayısıyla anlaşılmazlığımı buna yoruyorum.
Her zaman söylerim:
Alkollüyken söylediklerim gerçektir. Alkolün verdiği yetkiye dayanarak saçmalama hakkımı kullanmam fakat manipülatif olmak istersem de “alkollüydüm” diyebilirim. Çünkü gerçekle yüzleşmeye hazır olmayan insanlara karşı duygusal faşizan olmaya hiç niyetim yoktur. Gerçeği duymak istemeyen, gerçekler karşısında duygusal tepkilerini kontrol edemeyen kişiler, yalanları duymaktan da gocunmasınlar lütfen! Bu, bana yapılan bir faşistlik olduğundan, güçsüz hissettiğim durumlarda yalan söylemek zorunda kalırım. Yine en samimi itiraflarımdan biridir bu!
Konumuza dair bir şey daha:
Özellikle dindarların sevmediği sanatçılar neden hep alkol ve çeşitli uyuşturuculara ihtiyaç duyar sizce? Hatta tüm Türkiye’nin tanıyıp sevdiği, sevmeyenlerin bile saygı duyduğu, adını vermek istemediğim bir yıldızın, kokain kullandığına dair yaygın iddialar var. Ben, bu iddialara anında inanırım. İnanmayı tercih ederim çünkü konuyla ilgili suçlayıcı yargılarım yoktur. Dahası, yanılmak veya yanılmamak beni etkilemez. Neden inanırım? Çünkü, biz insanları en genel hatlarıyla iki sınıfa ayırırım.
- Duygularla yaşayanlar
- Kurallarla yaşayanlar
Kurallarla yaşamak kolaydır ve toplumun büyük bölümü kurallarla yaşar. Zor olan: Duygularla yaşamaktır. Duygularla yaşayanlar yalnız ve içe dönük olurlar ki “zor/anlaşılmaz insan” dediğimiz kişiler onlardır. Üstelik, kural müptelalarının eleştirileriyle savaşmak ve sorgularıyla uğraşmak zorundadırlar. İşte, tam da bu yüzden sanatçılar, baskı altında hissettikleri duygularına sarılabilmek için haz vericilere (alkol ve benzeri uyuşturuculara) ihtiyaç duyarlar. Çünkü onlar da birer insandır ve kuralcıların kurallara uyarak yaşadıkları hazzı yaşamak isterler; kuralların ötesine geçerek.
Yalnız, burada bir detayın altını çizmek istiyorum: Duygularla yaşayanlar, sürekli duygusal kararlar alırlar, demiyorum! Kurallarla yaşayıp duygusal kararlar almak nasıl mümkünse, duygularla yaşayıp mantıksal kararlar almak da öyle mümkündür. Şu an için konumuz bu değil.
Kendim için “sanatçı” diyemem fakat nereye ait olduğumu sorarsanız, sanatçıların sınıfına ait olduğumu pek âlâ iddia edebilirim. Ben, duyguların olmadığı yerde bir avuç su bulamam. Dolayısıyla, hayatta kalma dürtüsü olan her canlı gibi duygularımın peşinden gitmek isterim. Samimiyet, kibir, yalnızlık, mükemmeliyetçilik, öz saygı, bencillik ve benzeri konularda yazdığım yazılar da bu yüzdendir. Kurala uymanın izahı ve anlaşılması kolaydır. Kuralsız düşünmenin, düşünene yüklediği sorumluluk ise anlaşılmamayı anlamaktır. Eh madem anlaşılmadığıma –büyük oranda– inanırım, o halde ben de kendime yazarım yazılarımı; bir avuç insan da olsa birilerinin anladığına dair büyük inancımla. Malum inanç, insanın en güçlü motivasyonudur.
Demem odur ki, birileri anlasın-anlamasın ben içmeye, sevmeye, yazmaya, aşık olmaya, aşkı aramaya, bulamamaya veya bulduğumu itiraf etmemeye, şarkı dinlemeye, susmaya, yalan söylemeye, dürüst olmaya, samimi duygular aramaya, ararken kaybolmaya, kulağından çekilip yola gelmeye, tekrar firar etmeye, tekrar hapse girmeye, inişlere-çıkışlara, düşüşlere-uçuşlara, kısacası duygusal hazlara devam edeceğim. Üstelik elimden geldiğince etik ve dürüst kalarak…
Bu yazım çok sevildiği için devamını yazdım: 3 Kadeh 1 Yanlışı Deşifre Etti | Bastırılan Duygular #2
Anlatmaya Üşendiklerimi Yazıyorum
-MiskinAdam
açıkçası yazınız beni çok etkiledi
Okura dokunabilmeyi her yazar ister. Dolayısıyla yorumunuz beni mutlu etti. Teşekkür ederim.
Ne güzel anlattın bastırılmışlığı. Yetişkin bireylerin hala toplum baskısı yüzünden konuşamadığı ve bireylerin kendilerine bile ifade etmekten çekindiği zorlandığı konulara el uzatmışsın. Keşke her birey bilinç üzerine düşünse kafa yorsa kainatta bir çok şey sağlıklı ve güvenli olurdu. Emeğine sağlık👌🏻
Beğenmiş olmanıza sevindim. Kalemim döndükçe, sorgulamaktan çekindiğimiz veya sorgulamayı unuttuğumuz ne varsa hepsini yazmaya çalışacağım. Naçizane deneyimlerimle tabii. Yorum için teşekkür ederim.
Daha geniş bir perspektiften bakılan güzel bir anlatım olmuş👌 Kalıba girmeye mecbur kılınan bir toplum.
👍
Mükemmel bir akıcılık ve de anlatım olmuş. Öncelikle sizi tebrik ederim.
Duygulara hükmetmek zordur, onları sadece fil kazığı empozesinden uzak olan insanlar hissedebilir. Hissettiğini yaşamak ise (bu toplumda) ancak alkol yada haz verici başka maddelerin gölgesinde mümkün.
Anladığım kadarıyla yazınızın içeriği bu.
Ancak bu konuda size tam olarak katılmıyorum. Bence duyguları ile yaşayamayı ve iç dünyasındaki dengeyi dış dünyadan gelen baskılardan koruyamayan kişiler gölgelere ihtiyaç duyarlar. Çünkü “BEN BUYUM ve BU KADARIM” diyebilmek, bunu uygulayabilmek tabiricaizse “mangal gibi yürek” ister. Işte bu yüreğe sahip olamayan tüm duygusallar kendilerini yaşamak için kuralcıların kabul edeceği şekilde yani alkol ve madde ile yaşamaya mahkûm kılarlar kendilerini…
Saygılarımla…
Merhaba. Aslında bana katılmadığınızı söylediğiniz yerde bana katılmışsınız bence 🙂 Ben de bu yazıyı alkole özendirmek için değil; alkol almadan da duygularımızı bastırmaktan vazgeçebileceğimizi hatırlatmak için yazdım. Yorum için teşekkür ederim. Sevgiler