Bu gönül işlerine ne çok kafa yoruyoruz değil mi? Çünkü hepimiz aynı şeyi istiyoruz aslında: Sevilmek. Güzel sevilmek.
Fakat…
Mesela sevmeyi bilmeyen birine, nasıl seveceğini öğretebilir misin? Ya da gayet güzel sevebildiği hâlde yalnızca seni sevmeyen birine kendini zorla sevdirebilir misin? “Hayır” dediğini duyar gibiyim sevgili okur. O halde birkaç soru daha sormak istiyorum:
İdealimizdeki ilişkiyi yaşayamadığımızda şikayet etmek dışında ne yapıyoruz?
“Ben buraya, bu şekilde bir ilişkiye ait değilim” düşüncesinden kaçamadığımızda ne yapıyoruz?
Ait olmadığımız yeri terk edebiliyor muyuz mesela? İnsan neden ait olmadığı yerde kalır?
Bana kalırsa bunun birçok sebebi ve tek bir çözümü var. Örneklerle anlatmak isterim:
Eğer ait hissetmediğimiz kişiyi/yeri terk edemiyorsak, bazı zayıflıklarımız olabilir mi? Bir sürü sebep sayabilirim. Bunlardan biri senin sebebin olabilir:
Ayrılığın veya Boşanmanın Önündeki Bazı Engeller
- Daha iyisini bulamam korkusu (özgüven eksikliği)
- Elalem ne der korkusu (toplum baskısına boyun eğmek)
- Maddi kaygılar (güçsüz olmak)
- Duygusal yatırımlarım çöp mü olacak, düşüncesi (vazgeçmeyi bilmemek). Oysa doğru zamanda vazgeçmek de önemli bir beceridir. Vazgeçmeyi gerektiren yerde vazgeçememek ise zayıflık…
- Çocuk sahibiysek çocukları bahane etmek (yukarıdaki maddeleri aşmışız da tek sebep çocuklarmış diye düşünüyorsak aslında ayrılığın zorluklarını göğüslenemediğimiz için çocukları bahane edip düpedüz duygu sömürüsü yapıyoruz demektir bu. Çünkü artık hepimiz ve tüm psikoloji camiası “mutsuz bir evliliğin çocuklar için sürdürülmesinin doğru olmadığı” fikrinde hemfikir değil mi?)
- İlişkilerin bitebileceğini kabullenmemek (sonsuzluk beklentisi). Bir ilişki bittiğinde her zaman bir taraf kabahatli olmak zorunda değildir. Bazı duygular zamanla değişebilir ve ilişkiler bitebilir. Bitişleri kabullenebilmek, gerçekle yüzleşebilmek gerekmez mi? Çünkü karşımızdaki insan her zaman açık sözlü olamaz. “Ben seni eskisi kadar sevmiyorum” veya “eskisi gibi aşık değilim,” diyemez. Genellikle bizi kırmamak için söylemez veya mevcut durum onun için tatmin edici düzeydedir ve kafamızı karıştırmak istemez. Bazı gerçekleri bizim görmemiz gerekmez mi? Kendini kandırmaya devam eden birinin avuçlarında onunla birlikte manipüle olmaya gerek var mı?
- Hata kabul etmemek (yanlış tercihimizin sorumluluğunu alamamak). Bazen yanlış birini tercih etmiş olabiliriz. Hatamızın bedelini ödemek için ayrılığın zorluklarını göğüslenmek varken neden kendimize müebbet hapis cezası veririz? Dediğim gibi: Hatalarımızın sorumluluğunu alamadığımız için olabilir mi?
- Ve bunun gibi, aslında çözümü bizde olup zahmeti ve sorumluluğu da bizde olan birçok uygulamadan kaçıyor olabilir miyiz? Ve kaçarken “imdat” çığlıklarını bitmek bilmeyen şikayetlerimizle dışa vuruyor olabilir miyiz?
Sahi, insan sevilmediği ya da yeterince sevilmediği, değersiz hissettiği yerde neden ısrarcı olsun?
Belki sen de karşındakini veya ilişkini önemsiyor fakat aynı özeni karşındakinden göremiyorsun?
O hâlde onun bu meseleyi senin kadar önemsemediğini kabullenmen gerekmez mi?
Önemsenmemek seni yıpratıyorsa sana değersiz hissettiriyorsa, oradan ayrılman gerekmez mi?
Daha fazla önemsendiğin bir yerde olmak istiyorsan yola çıkıp yeni yerler keşfetmen gerekmez mi?
Değişmek mi, Değiştirmek mi?
Velhasıl, dikkat edersen hep kendi üzerimize düşenlerden bahsettim…
Özgüvenim zayıfsa buraya çalışmalıyım, toplum baskısına boyun eğiyorsam buraya çalışmalıyım, güçsüzsem buraya çalışmalıyım,
insanların duygularının değişebileceğini kabullenemiyorsam buraya çalışmalıyım, hatalı bir tercih yapmışsam hatamın bedelini ödemeyi kabullenmeliyim, buraya ait hissetmiyorsam, burada sıkışıp kaldıysam, nasıl çıkabileceğimi düşünmeli ve zorlukları göğüslenmeliyim…
Biliyorum ki bazılarımız (çoğumuz) bunların hepsini zahmetli bulacak ve sonuç olarak hiçbir şey yapmayacak; tek bir şey hariç: O da karşımızdakini değiştirmeye çalışmak…
Beyhude bir çabayla karşındakine sevmeyi öğretmeye çalışmak, zorla kendini sevdirmeye çalışmak, onun için değerli biri olmaya çalışmak, zorla bizi önemsemesini buyurmak…
Sürekli Şikayet Etmek
Çoğumuzun yaptığı, yapacağı tek şey bu işte: Sürekli şikayetçi olmak…
Oysa bu bir çözüm olmadığı gibi, çözümde en ufak payı da yok!
Yüzleşmek ve Ayrılığın Sorumluluklarını Kabullenmek
Problemin çözümüyle ilgili bizim üzerimize düşen sorumluluk neyse onu kabullenmeliyiz.
Bu, manzarayla yüzleşmeyi ve yola çıkmayı gerektirir.
Dediğim gibi, sürekli şikayet etmek ve şikayetlerimizle karşımızdakini değiştirmeye çalışmak çözümlerden biri değil. Karşılıklı şikayetlerimizi defalarca dile getirip, gerekirse çift terapisi alıp, kısacası ilişkimize emek verip sonuç alamıyorsak çözüm şikayet etmeye devam etmek olmamalı! Geriye tek bir çözüm kalıyor; kabullenebilirsek…
Bu çözümü, bir başkasını değiştirmeye çalışmaktan çok daha gerçekçi buluyorum. Şimdilik yola çıkmaya engel durumlar olabilir fakat ileride yola çıkmak üzere bavulunu hazırlamaya başlayabilirsin değil mi? O bavulun tozunu almayı, fermuarını açmayı hiç düşünmüyorsan şikayet etmeyi bırak sevgili okur.
Çünkü:
Seni temin ederim, o düzelmeyecek veya değişmeyecek. Üstelik, ona şikayetlerini dile getirdiğinde nasıl düzelmediyse onu bana şikayet ettiğinde de aynı şey olacak: Ben, o insanı düzeltemeyeceğim. Zaten bu bilgiye sahip olduğunu bildiğim için söylemeden edemeyeceğim:
-Eşinin, dostunun kafasını şişirmeyi bırak sevgili okur. Kimse senin yerine sorumluluk almıyor.
-Gerçek çözümü zahmetli buluyorsan ağlamayı bırak sevgili okur. Kafam kaldırmıyor…
Bir cevap yazın