Bugüne kadar okuduğunuz tüm tanıtımları unutun! Şu an, asla sıradan olmayan bir film & kitap eleştirisi okuduğunuza dair sizi temin ederim. “Nasıl bu kadar kendinden eminsin?” diye soracak olursanız, size bu satırları nasıl yazdığımdan kısaca bahsetmek isterim:
Klavyemin, hiç de derin olmayan tuşlarına daktilo muamelesi yaparken, Apple marka kulaklığımı taktım ki dinlemekte olduğum müziklerde yer alan tüm enstrümanları ayrı ayrı duyabileyim istiyorum. Dövmekte olduğum bu tuşlara; akustik şarkılar, dördüncü bira (Tombul Efes) ve otomobillerin önüne koyulan biblo köpekler gibi sallanan başım eşlik ediyor. Bir piyanist edasıyla yazıyorum; tıpkı bir yazar gibi, kendimden geçerek! Peki, neydi beni bu kadar yükselten şey?
Bir romanda veya bir filmde kendini bulanlar bu duyguyu çok iyi anlar: Eser biter ama eserde kendini bulan kişi yeni başlıyordur. O andan itibaren tüketici, bir volkanik dağ olmuş ve patlamıştır. Sadece eline ayağına değil; duygularına da hakim olamaz; püskürür adeta! İşte beni böyle püskürten eserin adı: Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku.
Bu eserin hem kitabı hem de filmi var. Genelde tercihim, kitaptan yana olsa da konusunu okuyup film fragmanını izlediğimde, kitabı sipariş edip gelmesini bekleyecek sabrım kalmamıştı. İlk iş filmi izledim.
İzleyenler biliyor ama izlemeyenler için ana karakterlerin isimlerini vereyim:
- Başrolde, henüz kitabı yayınlanmamış yazar: Arif (Erdal Beşikçioğlu)
- Başrolü paylaşan, özgür ve özgün kadın: Müzeyyen (Sezin Akbasoğulları)
Film eleştirileri kültürüne uygun davranmak için değil; olaylardan ziyade, karakterlerle ilgilendiğim için, hiç spoiler vermeden anlatmış olacağım. Bu, izleyici için ideal bir durum olsa gerek; hiç umurumda olmasa bile.
- Sevgili kadın okurlarım, siz hiç Müzeyyen oldunuz mu?
- Peki ya sevgili erkek okurlarım, siz hiç Arif oldunuz mu?
Azınlığa hitap eden bir yazar olarak biliyorum ki, okurlarım arasında Arifler ve Müzeyyenler var. İşte ben bu yazıyı onlara atfettim.
Herkes Müzeyyen Olmak İster
Müzeyyen, gizemli ve özgün bir kadındır. Bu yüzden, filmi izleyen veya kitabı okuyan herkes kendisini Müzeyyen ile eşleştirmek ister. Çoğu da eşleştirir.
Fakat ben Müzeyyen olsam, sorarım izleyiciye:
- Sen, mahalle baskısını %100 aştın mı?
- Sen, %100 bağımsız bir birey olmayı başardın mı?
- Sen, kendini yaşama cesareti gösterdin mi?
Eğer bunları henüz başaramadıysan, Müzeyyen’in adını kirletme olur mu? Çünkü Müzeyyen, ilişkilerine ve duygularına isim aramayan, kendini ifade etme konusunda kimseye ihtiyaç duymayan, arayışı olmayan, olmadık anda geleni anlayan, anlamsızı yaşamaktan korkmayan, cesur ve özgün bir karakterdir.
Ama Müzeyyen olmak çok zordur. Müzeyyenler iyi bilir ki, kendilerini etkileyebilecek erkekler de tıpkı Müzeyyen gibi zor insanlardır. Akıllı olan Müzeyyen, bu zorluğun, karşısındaki karakterin yalnızca davranışlarına değil; aynı zamanda duygularına da sirayet ettiğini bilir. Tıpkı kendisi gibi, karşısındaki erkeğin de ansızın ceketini alıp gidebileceğini bilir. Dedik ya Müzeyyen olmak zordur. Kezban’ın aksine Müzeyyen, kabullenmesi zor senaryoları da baştan kabul etmiş biridir. Müzeyyen kendinden bilir Arif’i…
Ayrıca Müzeyyen şunu da çok iyi bilir:
Arifler rüzgarda özgürce uçmayı severler ama her Arif’i, Arif yapan dikenli teller vardır. Dolayısıyla Arifler, sık sık dikenli tellere takılan, dikenli teller sayesinde Arif olmuş insanlardır. Eh madem ki Müzeyyenler Arifleri sever, Öyleyse Arif’i, Arif gibi kabullenmek lazım gelir. İşte, Müzeyyen olmak, tam da bunu gerektirir.
Müzeyyenler unutmamalıdır ki, Arif’i Arif yapan ve Müzeyyen’in ilgi alanına girmesini sağlayan küçük Müzeyyenler vardır. Eğer Arif o küçük Müzeyyen’i bir çırpıda harcayabilecek olsa zaten bu karakter büyük Müzeyyen’in ilgisini çekmezdi. Dolayısıyla Müzeyyen olmak, anlayışlı olmayı da gerektirir; bedel ödemeyi de…
Sevdanın bedeli mi demek lazım acaba?
Herkes Arif Olmak İster
Tıpkı Müzeyyen gibi, Arif de şahsına münhasır bir karakterdir. Hani hep dizilerde karşımıza çıkan, bardaki yalnız adam var ya… İşte o adam aslında Arif’tir. Arifler, yalnızlığını anlaşılması zor duygularından alırlar. Bu da kendilerine bir gizem katar ki her Şakir, Arif olmaya özenir ama olamaz.
Çünkü Arif olmak, barda yalnız başına içmenin ötesinde bir durumdur. Şakirlerin aksine Arifler, barda yalnız başına içmeyi tercih ettiklerinden dolayı değil; eşlik edecek kalibrede insanları bulamadıklarından dolayı yalnızdır. Hatta, paylaşmaya en çok ihtiyaç duyan insanlar Ariflerdir.
Ne yazık ki Arifler seçicidir. “Muhabbet edecek birisi olsun, kim olursa olsun” anlayışından uzaktırlar. Arifler, Şakirleri asla çekemezler. Çekemediklerini söylemekten de çekinmezler çünkü Ariflerin herkesin gönlüne taht kurma gibi kaygıları yoktur. Hiç olmamıştır!
Zaten Arif’in, gizemli görünmek gibi bir kaygısı da yoktur. Tıpkı Müzeyyen gibi, Arif de olmak istediği kişiyi oynamaktan uzak, olduğu kişidir. Elbette bunun da bir bedeli vardır; her şeyin bir bedeli olduğu gibi…
Hafife almayın efendim, Türkiye gibi ülkelerde herkes kendisi olamaz; haklı sebeplerle.
Ama Arif veya Müzeyyen kendisidir; haklı olarak!
Peki ya sen hangisisin?
Arif ya da Müzeyyen Aramakla Bulunmaz!
Arif misin? Öyleyse Müzeyyen’in aramakla bulunmayacağını bilmen gerekir.
Müzeyyen misin? Öyleyse Arif’in aramakla bulunmayacağını bilmen gerekir.
Bilmen gerekenler bu kadar mı?
Hayır!
Hangisi olursan ol, bilmelisin ki seni etkileyebilecek güçteki insanı asla arayarak bulamazsın.
Müzeyyen bazen kadehteki ruj izinde çıkar karşına, bazen de ortak bir etkinlikte.
Arif ise bazen yazılmış bir cümlede çıkar karşına, bazen de ortak bir mekanda. Anlayacağın; Arif ve Müzeyyen, işaretleri okuyan insanlardır. Küçük bir işaret yeter onlara.
Hem Arif hem de Müzeyyen şunu bilir:
Özgür bir gönlü kafese sokmak büyük küstahlıktır. Her Arif yaşanması gerektiği kadar yaşanır. Her Müzeyyen de yaşanması gerektiği kadar yaşanır. Arif ve Müzeyyen asla sonsuzluk hayali kurmazlar. Kezban ve Şakir’in aksine Müzeyyen ve Arif, aşk acısı çekmeyi baştan kabullenmiş insanlardır. Onları Arif ve Müzeyyen yapan olgunluk buradan gelir.
Unutma: Her Arif’in bir dikenli teli, her Müzeyyen’in bir rüzgarı vardır; birbirinden alıkoyan…
MiskinAdam
Anlatmaya Üşendiklerimi Yazıyorum
Bir cevap yazın