Hayat, bir şekilde devam ediyor da geriye dönüp baktığımızda genellikle yara aldığımız ilişkilerin izleri kalıyor maalesef. Artık hayatımıza buyur ettiğimiz insanlar konusunda daha dikkatli olmamız gerektiğini düşünüyorum çünkü hiçbirimizin kalbi, doğanın kanunlarından kudretli değil ve tıpkı bir nergis çiçeği gibi, ihmal edilen her kalp solma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Çoğu kez yeni bir ilişkiye cesaret edemeyişimizin sebebi de budur: Yaralarımız…
O halde korumakla sorumlu olduğumuz kalbimiz (duygularımız) için, kendi gözlem ve deneyimlerimle, naçizane önerilerimi paylaşmak istiyorum.
Bazen ilk tanışmada veya ilk zamanlarda bile güçlü ipuçları gözümüzün önünde durmasına rağmen ya görmezden geliriz ya da ön yargılı olmamak adına kendimizi iyimser olmaya zorlarız.
İyimser olmak yanlış mı?
Değilse de bir ilişkiye başlarken genellikle iyimser olmaktan ziyade, o heyecanla kör olduğumuz da bir gerçek değil mi? Özellikle de aşık olmaya başlıyorsak…
Tüm bunlar olup biterken zaman geçer ve zaman geçtikçe karşımızdaki insanla güçlü bağlar kurmaya başlarız. Güçlü bağların koptuğu gün ise güçlü yıkımlar yaşarız. Sanırım bağ kurmadan önce biraz gözümüzü açmamız gerekiyor.
Peki genelde neleri görmezden geliyoruz? Gelin örneklere bakalım.
İhmal Edilmek
Aslında ihmal ediciler, sorumsuzlar, ilişki sorumluluğu alamayacaklar, saygısızlar, benciller gibi, hafif kusurdan sayılamayacak kusurlara sahip insanlar kendilerini çok çabuk belli ederler.
Mesela ilk buluşmada garsona kötü davranan birine, şayet çok gergin bir günündeyse ikinci bir şans verilebilir ama ben olsam aynı davranışın üçüncü kez tekrar etmesini beklemem artık. Garsona kötü davranan, gün gelip egosu için sana da kötü davranacaktır sevgili okur.
Başka örnek yok mu? Olmaz olur mu, bir sürü örneğimiz var:
Bu anlattıklarım gençler için de geçerli ancak bazı davranışlar, gençlerin toyluğuna verilebilir ve her iki taraf da büyürken (olgunlaşırken) daha hoşgörülü olmayı deneyebilir. Okurlarımın ağırlıklı yaş ortalamasını düşündüğümde ise artık bazı olumsuz davranışları görmezden gelmemeliyiz, demeyi uygun görüyorum.
Mesela onlardan biri de buluşmalarda geç kalmak. Sürekli bekleten kişi, seni ömür boyu bekletebilir ve ihmal edebilir sevgili okur.
Hiç özür dilemeyenler mesela…
İkili ilişkilerde mutlaka istemeden de olsa birbirimizin kalbini kırarız. Bazen boş bulunup pot kırarız, bazen yanlış anlamaya sebep olabilecek bir davranışımız olur, bazen de doğrudan yanlış bir davranışımız olur. İnsanız ve hata yapabiliriz. Hatayı kabullenip özür dilemek yerine her davranışına bir gerekçe bulan ve neticede özür dilemeyen insanlara da artık daha fazla şans vermememiz gerektiğini düşünüyorum.
Elbette her davranışımızın bir sebebi var ancak bu, özür dilememize engel değil. Belli ki örnekte bahsedilen şahsın “ama”ları hiç bitmeyecek ve hiçbir zaman hatalarıyla yüzleşip kendini geliştirmeyecek. Hiçbir zaman pişmanlık duygusunun, faydalı kısmından beslenmeyecek…
Bir de özür dileyip aynı davranışı ısrarla tekrar edenler var tabii. Onların da pişmanlık konusunda samimi olmadıklarını görmek zor olmasa gerek. Çünkü gerçek bir pişmanlık, öyle kaldırması kolay bir duygu değildir ve insan tekrar o olumsuz duyguyu yaşamamak için aynı hatayı yapmaktan imtina eder.
Dolayısıyla özrü dilenen hatanın tekrar edilmesi veya azaltılmaması durumunda, duygularında samimi olmayan bir insanla muhatap olduğumuz çok nettir aslında; görmek istemesek de…
Peki, pişmanlık duygusunda samimi olmayanın sevgi duygusundaki samimiyetini de düşünmek gerekmez mi?
Biraz da saygısızları ele alalım. Çok değerli bir arkadaşım, yeni yeni görüşmeye başladığı birinin, tıpkı bu yazıda savunduğum gibi, ihmâlkar davranışlarını (ipuçlarını) güzel değerlendirmiş ve karşı tarafı kırıp dökmeden, “belli ki mizacımız uymayacak,” diyerek artık görüşmemeyi teklif etmişti. Beyefendi ise karşısındaki insanın ilişkiden beklentileriyle kendi karakterinin uyumsuzluğunu kabul edip vazgeçmek yerine ısrarlarını sürdürünce bakın kendini nasıl deşifre etti:
Mesajlara saatler sonra, kısacık cevaplar yazan arkadaş, bu konuyu yüz yüze konuşmayı teklif etti çünkü hanımefendiye karşı hisleri varmış, kaybetmek istemezmiş. Bak sen…
Velhasıl, kendisine bir şans daha verilen arkadaş, buluşma gününün sabahında mesajlarına bakmayıp, öğlen buluşmaya gelmediği gibi, buluşma saatinden iki saat sonra (muhtemelen uyanınca) ilk mesajını attı. Neymiş, hastanedeymiş. Kendisine araba vurmadığı veya ciddi bir sağlık sorunu olmadığı sürece, ki sonradan anlattığına göre öyle elzem bir durum da yokmuş zaten, bir insan, kendisini bekleyen birine nasıl haber vermez?
Bu, saygısızlığın daniskası olduğu gibi, ihmalin de göstergesi. Yalancılığından ve yalancıların genellikle hassas konuları (Örnek: Çocuğum hastalandı) öne sürerek karşısındakini savunmasız bırakmasından bahsetmiyorum bile…
Pek tabii, insanlık hali ve bu gibi aksilikler hepimizin başına geliyor. Yine de hepimiz, köylü kurnazlarını sezinleyebilecek yaştayız; onlar kendilerini akıllı zannetseler de…
Velhasıl, sonrası daha komik:
Bu arkadaşın önce özür dilemek yerine “Müsait olduğumda arayayım, konuşalım” demesi, saygısızlığın, yalancılığın yanında pişkinlik de içeriyor ki bazı insanların panik anında bağrı kızarır da yüzü asla kızarmaz.
Neyse ki olgun bir hanımefendi olan arkadaşım, kendisini engelleyerek daha fazla manipülasyon yapmasına izin vermedi. Fakat çoğumuz bunu yapamıyoruz. Sonra da çok iyi iletişim becerisi olup, iş eyleme geldiğinde tutarsız davranan bu gibi manipülasyon uzmanları tarafından yaralanıyoruz değil mi?
Manipüle Edilmek
Manipülasyon demişken, 1. bölümü de bu maddeyle tamamlayayım. Bazılarının ilişki sorumluluğu alma becerisi yoktur. Bazılarının ise duygusal zekası veya duygusal farkındalığı zayıftır. Buna karşılık, bir ilişkileri olsun isterler ve sürekli manipüle ederek bizi ilişkide tutmaya çalışırlar. Bu manipülasyonlar nasıl gerçekleşir?
En basit örneği şu: Duyguları konusunda boyundan büyük laflar ederek bizi de beklentiye sokarlar.
Çok seviyorum, çok değer veriyorum, kaybetmek istemiyorum, çok aşığım vs… Öte yandan çok aşık olan ve çok değer veren bir insanın göstermesi gereken hassasiyetlerin hiçbirini göstermezler. Burayı ikinci bölümde açacağım ve hatta evli olup (veya başka bir ilişkisi olup), henüz o ilişkiyi sonlandırmadan yeni bir ilişkiye başlayanları da ele alacağız. Orada çok farklı dinamikler ve tehlikeler var.
İlişki Sorumluluğu Alamamak
Belirli bir yaşa gelip bazı erdemleri edinememiş; sorumluluk almayı öğrenememiş, aşırı korkak, manipülatif, yalancı, ihmalkâr, egoist, kaba, saygısız, bencil, paylaşımsız, duyarsız, özensiz, aşırı rahat insanlar asla gerçek bir bağ kurmayı, gerçek bir ilişkiyi hak etmezler.
Ki zaten taşıyamazlar.
Öte yandan neye hakkı olup olmadığını, neyi taşıyıp taşıyamacağını da hiç düşünmeden, illa bir ilişkileri olsun isterler ve devamlı bizi manipüle ederler.
Bazıları ise kendilerinin farkında bile değildir. Fakat biz farkında olmak zorundayız sevgili okur.
“İlişki senin neyine? Sen, geçici ilişkilerle veya dengin insanlarla pişmeye devam et” diyebilmeliyiz.
Çünkü kimse bizim duygularımızı, bizim yerimize koruma sorumluluğunu almayacaktır. Bu sorumluluk da bizde…
Birinci bölümü şu ifademle sonlandırmak istiyorum:
“Karşımdakini anlattıklarından değil, anlatmadıklarından tanırım.”
AYRICA: Ben, bu meseleyi tek taraflı düşünmüyorum. “Bir insanı hak etmek” diye bir şey vardır. Bazen biz de hak etmediğimiz, bizden daha erdemli insanların ilgisini çekip onları manipüle etmiş olabiliriz. Unutmayalım ki bazıları sert kayadır ve taşıyamayacağımız kayanın altına elimizi soktuğumuzda onu yerinden oynatıp belki yıllar önceki acılarına geri yuvarlanmasına sebep oluruz. O da yuvarlanırken kolumuzu bacağımızı ezer geçer. Karşılıklı yara almış oluruz. Hiçbir ilişkinin sonunu tek taraf hazırlamaz. Bizim de zamanında gözümüzü açmış olmamız gerekir ki kimse yaralanmasın…
Bir cevap yazın