Kendini Yaşamak | Yaşayabilmek | Miskin Adam
BAZI ŞEYLERYeni Yazı!

Kendini Yaşamak | YAŞAYABİLMEK

Bir gün yorulup tamamen susacağını, kimseyle konuşmayacağını düşündün mü hiç? 

Bence hayattaki en büyük başarı, insanın kendini yaşayabilmesidir. E tabii bunun da bedelleri ve belirtileri var: Yalnızlaşma, yorgunluk, bezginlik, suskunluk…

Seni selektif mutizm ve total mutizm kavramlarıyla tanıştırayım. Aslında görmüşsündür böyle insanları: Çok az konuşan veya tümden susan.

Bunlar, psikolojik bir bunalımın, kaygının veya başka bir bozukluğun sonucunda ortaya çıkan ve genellikle kişiyi “akıl sağlığı yerinde değilmiş” gibi gösteren –çevrede böyle hatalı yorumlanabilen– durumlardır. 

Selektif mutizm, yani seçici konuşmamazlık, özellikle çocuklarda görülür. Düşünüyorum da çocukken biraz böyleydim. Her defasında sessizliğim ya merak konusu oldu ya da karşı tarafın sitemine dönüştü. Haklıydılar, sosyal bir ortamda sessiz kalmak, her iki tarafı da tedirgin eder. Bir şeylerin yolunda gitmediğini veya andan keyif alınmadığını düşündürür hep. Oysa benim sessizliğim, sanki konuşma tembelliği gibiydi. Üşeniyordum bir şeyler anlatmaya. Hele havadan sudan konular yok mu? Hiç katılmayayım, sadece dinleyeyim istiyordum. Keyif almıyor değildim. En azından paylaşıma şahit oluyor, hatta bizzat katılıyordum; beden dilimle ve ruhumla. 

Yine de herkese bunu anlatamazdım. Anlayacağın, suskunluğum, karşımdakinden gelen soru işaretli bir cümleyle yine konuşmaya zorluyordu beni. Her zaman olmasa da bunu sık sık yaşıyordum. Halen daha huyum değişmiş değil. Fakat yetişkinlerdeki suskunluk genellikle selektif olmaktan çıkıp total oluyor. 

Total mutizm: Tamamen susma durumu. En yakınlarınla, tanıdığın ya da tanımadığın insanlarla hiç konuşmama durumu yani. Ağzını bıçak açmıyor, deyiminin beden bulmuş hali. Şimdi sırada bu mu var diye düşünüyorum bazen. Bazen bu düşüncemden endişe duyarken bazen de hiç tatmadığım yeni bir özgürlüğe kapı açabileceğini düşünüyorum. Duygularımdan dolayı kimseye açıklama yapmama özgürlüğü. Elbette, bile isteye bunu seçemem. Hem insan, sadece paylaşmış olmak için değil, onaylanmak veya tartışmak için de paylaşır. Bunlar, miktarları önemli olmakla birlikte sağlıklı birer ihtiyaç. Yine de bir gün hepsinden vazgeçip tamamen içe kapanacak bezginliğe gelir miyim diye olasılık hesabı yapıyorum bazen. 

Peki, paylaşmaya çok ihtiyaç duyan ve bundan keyif alan biri olarak, bu çelişkili ruh halimin (hatta davranışımın) sebebi ne? Şu an düşündüğüm bir soru değil. Buna belki de on yılımı verdim. Şimdilerde ise yanıtları büyük oranda bulduğuma inanıyorum. Zaten sorgulayan veya soran herkes, cevapları bulur. Cevapları bulamayanlar ise sormuyordur; ara sıra merak etmelerini saymazsak. 

Bulduğum cevaplar da sürpriz değil ama yapbozu büyük oranda tamamlıyorlar. Çocukluğumdan bugüne dek hayatımı göz önüne aldım. Üstelik bu anlatacaklarımı, beni yakından tanıyan herkes (eş, dost, aile) onayladı çok kez:

Düşünüyorum; dayatmalardan, engellemelerden, mantıksız kurallardan, mantıksız geleneklerden (en azından benim aklıma yatmayanlardan), toplum normalcilerinden, bunu kendine vazife edinmişlerden, kalıba sokma uzmanlarından, kendimi bildim bileli haz etmemişimdir. Bu haz etmeyiş, haklı reddedişleri beraberinde doğurdu. Reddedişler ise zaman zaman asiliğe, zaman zaman da ötekileşmeye sebep oldu. 

Sanırım, toplumdan ayrı kalma kaygısıyla işleyen ve bir tür fren pedalı görevi gören süperego, bende pek etkisini göstermiyordu. Sırf talepkar ID ile ona gerçekçi yaklaşımı hatırlatan egom çatışıyor, bu çetin savaş ise kendiliğinden bir dengeye dönüşerek makul davranmamı sağlıyordu. Nitekim makul davranmam, çevrem için iyi olsa da duygularım açısından her zaman sağlıklı değildi. Aslında toplumun onayı değil; içsel tatminim daha önemli olmalıydı. Örneğin, resim çizmeyi seviyorsam, camii resmi yerine insan anotomisini resmeden çıplak modeller çizebilirdim. Eskiden ayıp ya da yanlış olanlar, şimdi güzel ve sanatsal oldu benim için. Özellikle de çevremin takdirine zerre ihtiyaç duymadığım günden beri…

kendini yaşamak

Hani hepimiz bazen kendimize sorarız ya: Neler oluyor bana, neden böyle hissediyorum?

İşte ben bu yorucu sorunun cevabını bulmuş olduğumu düşünürken, sırtımdan sanki koca bir yük atıyorum. Tüm dertlerimden değil; oldukça ağır bir derdimden kurtulmuş ya da kurtuluyor gibi… Anlam vermek. Bunu hep söylerim: Anlam vermek, çözümü kendiliğinden getirir. Anlam, psikolojik tedavinin de büyük bir bölümüdür bence. 

Dedim ya benim ID ile ego sürekli çatışıyor. Ki bildiğim kadarıyla herkeste durum aynı ama kimi spor tadında kimi ise kanlı savaş… 

Uzun yıllar ezici üstünlüğü ele almayı başaran egom için şu sıralar ibreler tersine dönüyor. Sanırım bu, geç kalınmış bir dengeleme hamlesi. Benim tarafımda ID’nin en az bir sağlam isteği daha yerine getirilmeli. O da, bağımsızlığımı ve özgün düşüncelerimi ilan etme, daha doğrusu kendime itiraf etme isteği. 

Ait olduğum hayatın sorumluluklarını göğüslenmeli ve ait olmadığımı terk etmeliyim. Her tercihin bir vazgeçişi gerektirdiğini kabullenmeliyim. Vazgeçmek, mevcut durumdan ayrılmak demekse o halde ayrılığın sorumluluklarını da göğüslenmeliyim. Kısacası, kendimi yaşamayı başarabilmek için, belki son değil ama en önemlisi olduğuna inandığım sıradaki hamleyi yapmalıyım. Duygularım konusunda kendime dürüst olup zaten ne istediğimi bildiğimi hatırlamalıyım. Sonra da oraya doğru gitmeliyim; buradan ayrılarak.

Ki yola çıktım…

Merhaba, özgür ve özgün Bünyamin. Hep tanışmayı istemiş hep ertelemiştim. Bu yüzden biraz avuçlarım terli, heyecanlıyım. Tanıştığımıza memnun oluruz umarım.

Peki, bu konunun selektif veya total mutizmle bağlantısı ne? Tahmin edersin ki, yalnızlığa hiç yabancı olmasam bile benim de geniş bir çevrem, güçlü sosyal bağlarım var. 

Düşünüyorum: “Radikal” şeklinde yorumlanması mümkün kararlarım, çevremin dikkatini çekecek, kimileri boyunu aşan sorgulara girecek. Belki birileri de benden mantıklı açıklamalar bekleyecek. Oysa ben tüm bunları kendime açıklayabilmek için yıllarımı vermişken, şimdi de başkalarına açıklama yaparak bir o kadar daha zamanı heba edemeyeceğim. Kendime bu haksızlığı yapmak istemeyeceğim. O yüzden, klasik savunma mekanizmam devreye girecek ve beni sessiz kalmaya davet edecektir. Üstelik, mevzu derin olduğu için, sessizlik de derin olabilir; onaylanma ihtiyacım yokmuşçasına. 

Sonuçları ne olursa olsun, kendimi yaşamayı başarmak üzere çıktığım yolda, bu zorlu hendeği de atlatmalıyım. Fazlalıklarımı hendeğin bu tarafında bırakıp, sadece ceketimi alarak karşıya geçmeliyim. Belki biraz paçalarım çamurlanır ama dedik ya kendini yaşamak, mücadele gerektirir. Buraya kadar gelmişken artık dönmeyeceğim!

Güle güle geçmiş.
Merhaba gelecek. 

MiskinAdam
Anlatmaya Üşendiklerimi Yazıyorum


Yeni yazılarımı Instagram'da duyuruyorum. Takip et, iletişimde kalalım ✔️

13 Yorum “Kendini Yaşamak | YAŞAYABİLMEK

  1. Begonvil Sokağı Reply

    Yolun açık olsun temennisi uygun düşer sanırım. Çünkü bol keşifli bir yol halindeyiz hepimiz aslında ve bazı dönemeçler, yol ayrımları tam da bu yazıda ifade edilen hisler, heyecanları yaşatıyor. İnsanın kendine farkındalaşması çok çok önemli bence. Kendimize bunu borçluyuz..
    Yazının başında geçen kavramları ilk defa duymuş oldum, ancak seçilmiş yalnızlık kavramını severim ve korkulmayacak bir durum olduğunu hatta bir tür sosyallik olduğunu düşünürüm.
    İnsanın hiç ummadığı ya da bekleyip durduğu o anda yeni bir “kendi” ile tanışması çok güzel bir olay.
    Çok selam.

    1. miskinadam Post author Reply

      Teşekkür ederim sevgili Begonvil (Biliyorsunuz, size kısaca Begonvil diyorum) 🙂

      Yorumunuz moral oldu. Sevgiler.

    1. miskinadam Post author Reply

      Makale türüne girmez sanırım. Güzel bir deneme olmuş diyelim mi? Yorum için teşekkür ederim. Beğenmenize sevindim.

  2. DoubleEsmer Reply

    Çok merak ettiğim bir belki de bir kaç soru sormak istiyorum öncelikle. Bu yolculuğa çıkmaya tam olarak nasıl karar verdiniz ? Neler yaptınız herhangi bir hazırlık ve ya ne bileyim neler düşünerek böyle bir adım attınız ? Kendinizi nasıl bu yolculuğa hazır hissettiniz yada hiç hazır hissetmeden mi atıldınız ? Galiba kafası çok karışık bir takipçinizim ve benimde böyle bir atılıma ihtiyacım varmış gibi hissediyorum ama nerden başlayacağımı ve ne yapacağımı hiç bilmiyorum belki siz yardım edebilirsiniz .

    1. miskinadam Post author Reply

      Öncelikle ait olmadığım bir mahallede büyüdüm. Yine o mahalleye ait olmayan bir babanın büyük bir sevgisiyle büyüdüm. Özgürlüğümü de sorumluluklarımı da sevgiden aldığıma inanıyorum. Sonra köyden indim şehire 🙂 Kendimi bir çatışmanın ortasında buldum: İçsel çatışma. Çocukluktan beri bana empoze edilen değerlerin ve inançların anlamsızlığını sorgulama cesaretiyle kitaplara, filmlere sarıldım. Kafayı kırma noktasına gelince kendimi psikiyatri kliniğinde buldum. Bunu bir zayıflık olarak görmektense kendimi tanıma fırsatı olarak gördüm ve düzenli psikoterapi aldım. En sonunda, birey olduğumu fark ettim. Ahlakımı da vicdanımdan almam gerektiğine kanaat getirdim. Vicdanım rahat olduğu sürece kararlarımın yalnızca beni ilgilendireceğini düşünerek bağımsızlığımı ilan ettim, diyebilirim. Şimdi ailemizin en büyüğü olan dedemden tutalım da hayatımda yeri olan/olabilecek hiçbir büyüğün doğrusu, benim doğrumdan öncelikli değildir. Dinlerim, tartışırım, aklıma yatanı hayatıma alır yatmayanı filtrelerim. Ben ancak böyle buldum huzuru. Elbette bunu sağlamak için ekonomik olarak da bağımsız olmak gerekiyor maalesef. O yüzden, şartları benle eşit olmayan herkese, üst perdeden akıl veremem. Birey olmak… Birey olmak… Birey olmak… Israrla altını çizdiğim konu budur. İlk önce birey olmayı başarmalıyız. Sevgiler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yeni yorumları e-posta aracılığıyla bana bildir. Ayrıca yorum yapmadan da abone olabilirsiniz.

Bu yazı ilgini çekti mi?

Yeni yazılarımı Instagram‘da duyuruyorum. Takip et, iletişimde kalalım ✔️