Sanatın çokça tanımı var. Şahsen bulduğum en sade tanım ise şu:
Sanat: Duyguların ifade edilişinde kullanılan sıra dışı yönteme denir.
Yine zannımca, sıra dışı olmasından kasıt, özgün olmasıdır. Öyle olmasaydı, bir ses sanatçısının sesini birebir taklit edebilene de “sanatçı” demek gerekmez miydi? Daha ileri gidip fotoğraf makinesinin de sanatçı olduğunu iddia etmek gerekmez miydi?
Yine de sanat, bu kadar iddialı ifadeleri kaldırmaz, sınıra ve sınırlanmaya gelmez; bilirim.
O yüzden okura sormak, okurla tartışmak, sencesini-bencesini süzmek isterim.
Tabii, milyonlarca kez sorulmuş soruyu tekrar sormanın, sorana verdiği sorumluluğu da unutmak istemem.
Naçizane bir bakış açısı göstermek, yanlışsam düzeltilmek isterim.
Hadi diyelim, kopyalamak veya birebir aynısını yaratmak sanat olmasın. Bunu anlamak mümkün olacaktır.
Peki ya esinlenmek?
Esinlenmenin kökü “esin”den gelir.
Esin: Herhangi bir nedenle içe doğan güzel duygu ya da düşünce, yaratıcı içe doğuş, anlamına gelen bir sözcüktür.
Esinin tanımına bakacak olursak, esinlenmeden sanat yapmanın imkansız olduğunu da ileri sürebiliriz. Bu cümlenin on iki kelimesine katılmakla birlikte, “imkansız” kelimesine katılmayı doğru bulmam ama yaratmak için yaratanlardan ilham almanın gücünü de inkar edemem.
Eğer bu yorumu mantıklı bulacak olursak, dozun önemi çıkıyor ortaya.
Nasıl desem?
Eğer ileri gitseydik ve fotoğraf makinesinin kesinkes sanatçı olduğuna karar verseydik, en düşük çözünürlüğe sahip fotoğraf makinesi hangisiyse en iyi sanatçının o olduğuna inanırdım. Demek istediğim: Çoğu kez sanatı sanat yapan, kusurun güzelliği olabilir mi?
Çünkü duygularımız da kusurludur ve duygu, sanatın hamurudur. Bilmem katılır mısın sevgili okur?
Farklı alanlarda sanat icra eden arkadaşlarım olduğu gibi, farklı alanlarda sanat icra etmeye çalışan arkadaşlarım da oldu. Bunlara tanık olmak çok güzeldi.
Kötü olan, sanatçıyı taklit etmeye çalışan arkadaşlarımın olması. Hayır, arkadaş olmamızdan değil; bahse konu arkadaşlarımın davranışından şikayet ediyorum.
Örnek:
Bugün, yüz milyondan fazla dinlenen bestelere sahip arkadaşım var. Yazdığı şarkı sözlerinin anlamını veya hikayesini sorduğumda cevap veremiyor. Size ismini vermekten imtina etmem fakat konumuz kişiler değil; fikirler olduğundan, isim vermeye lüzum görmem. “Peki, neden böyle yapıyorsun” diye sorduğumda, aldığım yanıttan hiç memnun kalmam. Biliyor musunuz, sanat icra ettiğini zannettiğiniz birçok –sözde– sanatçı, bilerek kafa karıştırmayı tercih etmiş birer hokkabaz aslında. Ben demiyorum efendim; sorduğumda bu yanıtı alıyorum: Biraz kafa karıştırmak iyidir, diyorlar.
Yazar dostlarım var. İçlerinde, basılı kitapları olanlar da var, blog tutanlar da… Düşüncelerime önem verip fikrimi soranlara, “şurada, şu cümleyi, neden şu şekilde yazmadın? Daha anlaşılır olmaz mıydı?” diye sorduğumda, “sokak ağzıyla mı yazsaydım?” yanıtı aldığım oluyor. Yanıt kestirme olunca, ben de kestirmeden gitmeyi tercih ediyorum: Susuyorum. Sonra, konuşmaya üşendiklerimi yazıyorum burada. Sadece duymak isteyene ulaşsın ki, duymak istemeyenin kalbini kırmayayım boşuna. Madem okumaya devam ediyorsun, sevgili okur, o halde soruyorum:
Sokak ağzı ne demek?
Edebiyat, yalnızca burjuvanın tükettiği içerikler midir?
Sanırım yeri gelirse “sokak ağzı” diye sınıflandırılan kelimeleri de kullanmalı sanatçı. Tabii, halkın içindense eğer. Keza başka bir gezegende yaşıyor veya halkın gezegeninde kendince gezegenler yaratmak istiyorsa o ayrı. Ona da şapka çıkartmalı bence. Keşke öyle olsa. Ben daha ziyade, eskiyi taklit etme ihtiyacından ileri geldiğini gözlemliyorum. Bilmem katılır mısın, sevgili okur?
Ya da eski olduğu kadar değerli olan, rüşdünü ispat etmiş bir sanatçıyla aynı yere ait olma arayışında görüyorum, sözüm ona bazı dostlarımı. Gizli bir kibir görüyorum; eskiyi bildiğini bildirmelerde…
Ve tabii, bu söylediklerimden; dili korumak isteyen veya metni, fonetik açıdan zenginleştirmek isteyen yazarlar istisna. Hatta çoğu kez müstesna (Benzerlerinden ayrı, az bulunan).
Görüldüğü üzere, ben de gediğine oturduğuna inandığım yerlerde, güncel konuşma dilinde pek kullanılmayan fakat güncel kelimelerden daha iyi ifade edeceğine inandığım kelimeleri, büyük bir keyifle kullanıyorum metinlerimde. Buna topyekûn karşı olsaydım, böyle yazmazdım meramımı. Farklı yazardım derdimi. Ya da az çok yazı yazabilen herkesin bunu yapabileceğini göstermek istemişimdir, naçizane.
Fakat dedik ya konu; ben veya diğer kişiler değil, fikirler yalnızca.
Fikirleri de süslemeye çalışmamak lazım bence. Konu biraz da buradan çıktı ya zaten…
Süslü Sanat, Sanat mıdır?
Çiçek dalında, sözcük yerinde güzeldir, demek istiyorum.
Çocukken şunları fark ettim:
- El yazısı defterinin kenarlarına çiçek çizince, yazımız güzelleşmedi aslında. Süslemeyi öğrendik belki. Ondan da şüpheliyim ya…
- Üçgen dağlar ve müstakil evler çizdiğimiz kağıtta, boş kalan gök yüzünü, İsrail yıldızına benzeyen yıldızlarla doldurmak, resmi güzelleştirmedi aslında. Kalabalıklaştırdı.
- Bisikletimizin jantlarına taktığımız süsler, bisikleti daha nitelikli yapmadı aslında. Jantın bayağılığını gidermek istedik; bayağılaşarak.
Sonra, süslemek sanatı, hakarettir sanatçıya. Öyle ya! Süs neden vardır zaten? Olanı, olduğundan güzel göstermek için değil mi?
Bilmem, sen nasıl düşünürsün sevgili okur?
Ben, böyle düşündüğümdendir; abdala anlatır gibi değil, aptala anlatır gibi yazmak isterim metinlerimi çoğu kez. Okuyucuyu aptal yerine koymak istemediğimdendir, inan bana.
Bünyamin Kapıcıoğlu | MiskinAdam
Anlatmaya Üşendiklerimi Yazıyorum
Peki, sen ne düşünyorsun bu konuda? Kendine saygısı olan bir sanatçının, sanat eserini süslemeye ihtiyacı var mıdır?
Ya da sanat nedir?
Bu yazıya istinaden, eklemek veya tartışmak istediğin konu var mı?
Yorumun benim için çok kıymetli. Yorumlaşmak dileğiyle, sevgili okur…
Söylediklerinizin her kelimesine katılıyorum. Budur 👏
Onaylanmak iyi hissettiriyor 🙂 Teşekkür ederim
Bence sanat, bazı düşünce yada olguların geniş bir kitleye ulaşmasını sağlayan araçtır. Dolayısıyla da sanat sadece sanatçıya ya da ufak bir kitleye hitap etmemelidir. Sanatçı ister süsleyerek, ister süslemeden sanatını icra etsin. Yeter ki vermek istediği mesajı geniş bir kitleye ulaştırabilsin.
Bence, sanatı gerçek anlamda özümseyen bir sanatçı eserlerinin süsü ya da sadeliği ile gündemde olmayı tercih etmez. Bunu tercih eden bireyler (kendilerine sanatçı diyenler) iç dünyalarındaki o kocaman egolarına besin kaynağı olarak sanatını kullanmaktadırlar.
Sizin yazılarınızın çok geniş bir kitleye ulaşabilecek olduğuna inancım çok güçlü düzeyde… Saygılarımla…
Size katılıyorum ve moral verici yorumunuz için teşekkür ederim.