Şeffaf Olmak Özgürlüktür - Köşe Yazısı - MiskinAdam
BAZI ŞEYLER

Şeffaf Olmak Özgürlüktür – Köşe Yazısı

Şeffaf olabilmeyi çok kıymetli buluyorum çünkü hayat görüşüme göre yalnızca yaşadıklarını değil; duygularını gizlemek zorunda kalan biri de tutsaktır. “Tutsak olmak” senin de kulağına korkunç gelmiyor mu? 

Bu öyle basit bir mesele değil mirim! Düşünsene tarihin en kanlı savaşları bağımsızlık uğruna verilmedi mi? Şimdi nasıl olur da tutsak olmayı tercih edebiliriz? Tutsak ne demek, hatırlayalım: 

Tutsak: Özgürce hareketine engel olunan kişi.

Şimdi yeniden düşünelim: 

İnsan, geçmişini gizlemek zorunda hissediyorsa özgürlüğü tartışmaya açık değil midir? Öterse bir şeyleri kaybedeceğini düşünen insan, sırlarının esiri değil midir? Aynı şekilde duygu veya düşüncelerini içinde tutma zorunluluğu, bir tür tutsaklık olmuyor mu? Sanırım bu satırları, sadece özgürlüğüne düşkün insanlar anlayacak. Öte yandan asla anlaşılmayan insanlar… Her zamanki gibi, bu yazımı da yine anlaşılmayıp ötekileştirilenlere atfediyorum! 

Bazen kabına sığmayan duygularım, en duygusal anımda yeni bir yazıya dönüşüyor. Öyle anlarda tüm insani kusurlarımla ve insana dair duygularımla kendimi ortaya koyuyorum. Bunu ne zaman yapsam ağır eleştiriler alıyorum. Sonra bu eleştiren zümreyi mercek altına alıyorum. Birçoğunun ibadet esnasında bile sapıkça düşüncelere dalıp gittiğini, sonra da tanrıdan af dilediğini biliyorum ama kanıtlayamam!

Bu bir suç değil elbette. Bu, tamamen insani bir durum. Ben insani olduğunu kabul ediyorum da kendisine ayna tuttuklarım kabul edemiyor ve sanki tek düşünce suçlusu benmişim gibi, esasen kendi zihinlerini cezalandırmak amacıyla tüm lanetleri benim üzerimden okuyorlar. Oysa düşünce suçu diye bir şey yoktur. Eyleme dökülmemiş hiçbir şey suç değildir. Öfke, nefret, kin, şiddet veya sapıkça olduğu düşünülen her duygu insanidir. Önemli olan bu duyguların neye dönüştüğü değil mi?                            

Şiddet içerikli sanat filmi yapmak da bir tercih, şiddet uygulamak da bir tercih değil midir? İşte sanat bu yüzden var. Sanat, en insani duyguların en naif şekilde aktarılmasını sağlar ve bu sağlıklı bir deşarj yöntemidir. Hayatında sanat varsa her gün canını sıkan dolmuş şoförünü vurmana gerek yoktur; “Sen Aydınlatırsın Geceyi” isimli sanat filmini izleyerek de deşarj olabilirsin. Tıpkı Freud’un savunduğu gibi: Rüyalar, inanın en sapıkça dürtülerini deşarj etmesine aracılık eder. 

Sanat da rüya gibidir. Benim yazarken tek kaygım sanattır ve sanatın estetiğine uygun yazmaya çalışırım. Arşive kaldırdığım yazılarım, kimin ne düşündüğünden etkilenmeksizin şahsımın estetik bulmadığı yazılardır! Çünkü estetiğe önem veririm ve duygu-düşüncelerimi daha estetik bir dille anlatabilirim bence. Bunu söylerken, kendini kanıtlamış ve bunun için yüklü ödemeler alan bir içerik yazarı olarak, toplumun çoğu ne istiyor biliyorum elbette! Çoğunluk şunu istiyor:                                                             

Bunu örnek bir isimle çok iyi açıklarım ama bu defa konu şeffaflık değil de konuya örnek olan  isimmiş gibi algılanır diye isim vermek istemiyorum. Aynı zamanda kimsenin poposunu kaldırasım olmadığı için isim vermeye gerek yok diye düşünüyorum. Kısacası şöyle özetleyeyim: Kitapları olan, TV programlarına çıkan, sosyal medyada popüler olmuş bir çift terapistinin tutumlarından bahsedeceğim. Kendisini ben de takip ediyorum çünkü önerileri yerinde ve güzel. Fakat sürekli tribünlere oynaması, samimiyetini sorgulatır türden. 

Tribünlere nasıl oynanır? Çok basit: Bir günah keçisi yarat ve o keçinin davranışlarını eleştir. Bunu yaparken, sen de defoları olan sıradan bir insan olduğunu unut ve hep hatayı başkalarında ara. Asla kendini eleştirme. Asla kendinle yüzleşme… 

Bu yöntemi uygulasaydım belki de milyonlarca takipçim olabilirdi. Fakat ben bunu istemiyorum. Sanat kaygım var. Bana göre nitelik, nicelikten önce gelir. O yüzden ben ne yapıyorum? Şunu yapıyorum veya yapmaya çalışıyorum: 

Dikkat edersen yazılarımda “insanlar şöyle böyle” demek yerine “biz şöyle böyleyiz” demeyi tercih ediyorum. Çünkü biliyorum ki sürekli çevresini suçlayan insan asla kendini iyileştiremez. Oysa eleştirmeye veya yüzleşmeye önce kendimizden başlamamız gerekir. O yüzden kendi defolarımı sergilemekten imtina etmiyorum. Beni iyileştirmeyen yazılarımın kimseyi iyileştiremeyeceğini biliyorum. Bunu yaparken defoları olan insanlara ayna tuttuğumu biliyorum. Herkesin aynalarla barışık olmaşıyını ve bu yüzden beni yerden yere vurmasını da anlıyorum. Bunu sevgilim bile yapıyorken okurlara nasıl kızabilirim? Tüm kusurlarımla şeffaf bir insan olmayı tercih ettikçe “bu kadar dürüstlük fazla” diyen kaktüsüme de buradan selam olsun… 

Sürekli kendini masaya yatıran ve olumsuz örnekleri dahi kendi üzerinden veren bir yazara öfke duyuyorsan bence öfke duyduğun şey kendinsin sevgili okur. Ben kusurları olan bir yazarım. Ben özgürlüğüne düşkün olduğu için şeffaf olmayı seçmiş bir yazarım. Ben, senin kaçtığın, kaçamayınca kırdığın aynayım. Sonuç olarak ben senim sevgili okur. Tüm hakaretlerin sırlarına veya sır gibi sakladığın duygularının esiri olmuş ruhuna aslında. 

Bana kalırsa güvenilir bir insan cam gibi olmalı. Önden bakınca arkası görülmeli. O yüzden şunu da söylemeden edemeyeceğim. İnsan bu, hata yapar. Dolayısıyla kim olursa olsun birine sonsuz güvenemeyiz. Buna karşılık, kime daha çok güvendiğimi soracak olursanız: 

“Soyunandan korkmak; örtünenden korktuğum kadar”
Bünyamin Kapıcıoğlu


Yeni yazılarımı Instagram'da duyuruyorum. Takip et, iletişimde kalalım ✔️

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yeni yorumları e-posta aracılığıyla bana bildir. Ayrıca yorum yapmadan da abone olabilirsiniz.

Bu yazı ilgini çekti mi?

Yeni yazılarımı Instagram‘da duyuruyorum. Takip et, iletişimde kalalım ✔️