Yazı Yazmaya Küsmek, Nedeni ve Çözümü | MiskinAdam
BAZI ŞEYLER

Yazı Yazmaya Küsmek: Artık Yazmak Gelmiyor İçimden, Diyenlere Psikoterapi Tadında Bir İçerik Hazırladım

İnsan, bir tür iletişim aracı olan yazıya neden küser?

Özellikle yazarlar, yazı yazma motivasyonunu nasıl kaybeder?

Öncelikle sizi, “bu yazıyı okuyarak zaman mı kaybediyorum?” endişesinden kurtarmak istiyorum.

İçerik Üretimine Küsenler, Bu Yazıyla Barışacak!

Kabul; yukarıdaki başlık, televizyondaki ucuz bal reklamlarını çağrıştırıyor ama işlediğimiz konunun bir parçası olduğunu peşinen belirtmek istiyorum. Açıklaması da ilerleyen satırlarda.

Psikoloji bilimi her zaman ilgimi çekmiştir. Haliyle, psikoloji hakkında çokça kitap, çokça içerik tükettim. Hatta psikoloji alanında içerikler de ürettim ve o içeriklerin bir kısmına, buradan ulaşabilirsiniz. Tamamı, psikolog/psikiyatr arkadaşlarım tarafından onaylandı.

Zaman zaman benim de yazma motivasyonumu düşüren durumları belirledim ve deneyimlerimden yola çıkarak çözüm önerilerimi paylaştım.

Yazı Yazmaya Küsmek; Nedeni ve Çözümü

yazıya küsmek

Kimler, “neden küstünüz?” sorusuna yanıt verebilir? Parmakları göreyim.

Benim tahminim, cevaplayanların birçoğu cümlelerine şöyle başlardı:

-Yaanii, hani, ne bileyim eskisi gibi değil… Falan… Filan…

O halde anlamlandıralım:

Bizler birine veya bir şeylere genellikle iki sebepten küseriz.

  1. Küstüğümüz şeyin –o her neyse– bize bir haksızlık yaptığını düşünmüşüzdür. (Hakaret, kırıcı söz, suistimal vs.)
  2. Küstüğümüz şey, beklentimizi karşılamadığı için küsmüşüzdür. (Hayal kırıklığı vs.)

Bu iki sebepten birincisini ele alırsak, yazılarınızın size haksızlık yapma ihtimalinin olamayacağını düşünüyorum. Yani, teknik olarak bu mümkün değil 🙂

O halde ikinci sebebi konuşalım:

Yazılarınız, beklentilerinizi karşılamadığı için zamanla “yazmaya” küsmüş olabilirsiniz. Bu beklentiler ve hayal kırıklıkları neler olabilir?

Önce, küstüren durumlara birkaç örnek verdim. Sonrasında, kalem-kağıt ile barışmanıza yardımcı olacak düşünce ve tavsiyelerimi paylaştım. Hepsi aşağıda 👇🏻

Yazmaya Küstüren Durumlar:

yazı yazmaya küsmek ve motivasyon kaybı

  1. Tatminsizlik:
    Yazıyı, duygularınızı ifade etmek için bir araç olarak kullanıyorsunuz fakat yazdıklarınız, duygularınızı ifade etmekte yetersiz kalıyor olabilir. Belki de yeterlidir ama siz olumsuz düşünüyorsunuzdur. Bu nedenle küsmüş olabilirsiniz. Maddeleri sıralayıp bitirdikten sonra bunu tartışacağız.


  2. Manevi Ödül Eksilkiği:
    Yazdıklarınız alkışlanmıyordur. Bu nedenle küsmüş olabilirsiniz. Lütfen, “ben alkışlanmak için yazı yazmıyorum” diyerek bu maddeyi hızlıca atlamayın çünkü bir işi alkış toplamak için yapmak ile bir işin sonunda alkışlanmış olmak aynı şey değildir.

    Sanatçılar da dahil, üreten herkes, alkışlanmaktan hoşlanır. Hele ki üretimini birilerine arz edenler (sunanlar) için alkış beklentisi, gayet normal olmakla birlikte, varlığından şüphe duyulmaması gereken bir beklentidir. Tıpkı asıl amacı, işini layıkıyla yapmak olan bir işçiye, emeğinin karşılığı olan ücreti ödeyip üstüne bir de takdir etmek ne ise, asıl amacı sanat yapmak olan birinin alkışlanması da odur.

    Alkış, maddi bir ödül olmayıp yapılan işin karşı tarafı mutlu ettiğini gösteren bir tür geri bildirimdir. “Yaptığın o güzel şeyi yapmaya devam et” demektir. Okuduğum motivasyon kitapları da takdir edilmenin, maddi ödüllerden daha motive edici bir ödül olduğunu onaylıyor.

    Özetle: Siz de bu güçlü motivasyon ödülüne (alkışlanmaya) ihtiyaç duymuş; ihtiyacınız karşılanmayınca da içsel bir küskünlük/kırgınlık yaşamış olabilirsiniz. Çeşitli çözümler biliyorum. Şu maddeler bitsin, bahsedeceğim 🙂


  3. Maddi Ödül Eksikliği:
    Belki yazılarınızdan maddi kazanç beklentiniz –daha açık konuşmak gerekirse para kazanma isteğiniz– vardır ve kazanamayınca küsmüş olabilirsiniz. Ya da yeterince kazanamadığınızı düşünerek küsmüş olabilirsiniz.


  4. Sesini Duyuramamak:
    “Alkış da beklemiyorum, para da beklemiyorum. Ben sadece düşüncelerimi daha fazla insana ulaştırmak istiyorum” demiş ve sizi tatmin edecek kitlelere ulaşamayınca küsmüş de olabilirsiniz. Tartışacağız.


  5. Adaletsizlik:
    Paylaşmak, takdir görmek, para kazanmak, sosyalleşmek veya aklınıza hangi hedef (beklenti) gelirse gelsin; o hedefe ulaşmak için sizin gösterdiğiniz özveriyi göstermediği halde, sizin  gibi özenerek yazı yazmadığı halde, sizin kadar emek vermediği halde, hedeflediğiniz noktalara sizden daha fazla yaklaşmayı başarmış birilerini fark etmiş ve bu durumun adil olmadığını düşünerek küsmüş olabilirsiniz.

    “Bunu da avantaja çevirmek mümkün” desem, bana inanır mısınız? Evet ya da hayır, demek için acele etmeyin. Aşağıdaki tavsiyelerimi okuduktan sonra karar verirsiniz.


  6. Konu Bulma Sorunu:
    Artık yazacak konu bulmakta zorlandığınız ve bu zorlukla baş etmek istemediğiniz için küsmüş olabilirsiniz.


Çözüm Önerileri | Yazma Motivasyonunu Geri Kazanmak İçin:

yazma motivasyonunu artırmak ve içerik üretmek

Yukarıdaki 6 durumdan birini veya birkaçını kendisiyle bağdaştıranlar, yazıyla barışmak için gönüllü oldular bile.

Neden biliyor musunuz?

Özellikle psikoterapide, sorunu tüm çıplaklığıyla masaya yatırabilmek, tanımlayabilmek veya kabul etmek, birçok kez tedavinin ta kendisi oluyor.

Aslında buna “anlam verebilmek” diyebiliriz. İnsan anlam vermeyi başardığı anda kendisi için en uygun çözümü de düşünmeye başlıyor zaten. Bu yüzden, tıpkı psikoterapistler gibi, ben de tavsiye kısmını çok kısa tutacağım. Biliyorum ki normlar (normaller), kişiden kişiye değişir.

Mason Currey‘in derlediği, dünyaca ünlü yazarların ritüellerini konu alan Günlük Ritüeller isimli kitapta çok çarpıcı örnekler var. Mesela, yazar J. D. Salinger’in daktilo başına geçmeden önce soyunduğunu biliyor muydunuz? Evet, yazılarını çırılçıplak yazıyormuş. Çıplak yazar…

Peki, Nobel ve Pulitzer Ödülü sahibi, yazar Ernest Hamingway‘in kitaplarını ayakta durarak yazdığını biliyor muydunuz? Daktilosunu neredeyse göğüs hizasında bir eşyanın üzerine koyup ayakta dikilerek yazıyormuş.

Bu örnekler, yazarken canı sıkılanlar için umut verici örneklerdi. En azından iyi içerik üretmenin tek bir yolu olmadığını müjdeler nitelikte.

Şimdi, yazmaya küstüren durumlar için birer küçük tavsiye paylaşacağım. Evet, küçük tavsiyeler çünkü problemi tanımlayarak, anlamlandırarak asıl zor olan kısmı hallettik.

  1. Tatmin Olmak için:
    Duygularınızı ifade edip edemediğinizi anlamanın en iyi yolu, okurlardan geri bildirim istemektir. Yazılarınız için okurlardan kaç kez geri bildirim istediniz? Okuyucuyu yorum yapmaya çağıran etkili cümleler kullandınız mı? Bunu bir düşünün.


  2. Manevi Ödülü Almak için: 
    Eğer bir yazıyı sonuna kadar okutmayı başarıyorsanız alkışlandığınızdan şüpheniz olmasın. Buradaki asıl sorun, alkışları duyamamanız olabilir.

    O halde, birinci durum için verdiğim tavsiyeyi tekrar düşünün. Okurlardan geri bildirim istemek, alkışları duymanızı da sağlayacaktır. Okurlarla yüz yüze görüşmediğiniz için onların tepkilerini göremiyorsunuz. Haliyle, ne düşündüklerini sormanızda anormal bir durum olmasa gerek. Hatta, “beğendiyseniz beğen butonuna basın” bile diyebilirsiniz. İlla öyle yapın demiyorum. Sadece buna engel olmadığını hatırlatıyorum.

    Esasen başka bir yazının konusu olmakla birlikte, bir yazıyı sonuna kadar okutmak için çeşitli yöntemler bildiğimi de belirtmeliyim. Örneğin, yukarıda şöyle bir başlık paylaşmıştım: “İçerik Üretimine Küsenler, Bu Yazıyla Barışacak!” İşte, o başlıktaki ‘bu’ adılı, hipnotik kelimedir ve her zaman okuyucunun ilgisini çeker. Yazılarınıza bu tür hipnotik kelimeler katarak sürükleyici olmalarını sağlayabilirsiniz. Diğer blog sitem olan hizliadam.com‘da hipnotik yazım teknikleri ve tavsiyelerimi bulabilirsiniz.


  3. Maddi Ödül Almak için:
    Yazılarınızdan maddi kazanç beklentiniz de varsa içerik pazarlama konusunda biraz içerik tüketmeniz yeterli olabilir. İnanın bana, yazar değil de tornacı olsaydınız, yine yaptığınız işi pazarlamak zorunda kalacaktınız. “Ben üzerime düşeni yaptım, yazımı yazdım, neden sponsorlar beni bulmuyor?” derseniz, kendinizi kimsenin bilmediği bir atölyede üretim yapan tornacı gibi düşünebilirsiniz.

    Bakın, size anahtar sözcüğü verdim: İçerik pazarlaması. Bu konuyu biraz araştırmanızı öneririm.


  4. Sesinizi Duyurabilmek için:
    Problemlerin çözümleri birçok noktada kesişiyor. Mesela, üçüncü madde için verdiğim tavsiyeye kulak verdiğinizde, dördüncü maddenin de iyileştiğini göreceksiniz. İçerik pazarlaması, arama motoru optimizasyonu (SEO) vb. konularda içerik tüketebilirsiniz.

    Bakın, bir yeni anahtar sözcük daha verdim: Arama motoru optimizasyonu. Kısaca; SEO.

    Yine de şunu söylemek istiyorum: Beklentinizi, herkese ulaşmak üzerine değil; hedef kitlenize ulaşmak üzerine şekillendirmenizi tavsiye ediyorum.

    Mesela ben, bu blog sitesinde genellikle, bir konuda duygusal mücadelesi olan insanlara ulaşmayı hedefliyorum. Diğer blog sitem olan HızlıAdam’da ise pazarlama ile ilgilenen insanlara ulaşmayı hedefliyorum. Bir anahtar sözcük daha mı? Evet; hedef kitle konusu…


  5. Kıyaslamaktan Vazgeçmek:
    Özellikle bu satırlar, özgün içerik üreticilerinin içini rahatlatacak; eminim. Ben, içerikleri nitelik yönünden 4’e ayırıyorum ve bu 4 kategori içerisinde en çok hangilerinin reyting aldığını gözlemledim. Şöyle isimlendirdim:

    -Kategorileri numara yerine harflerle belirteyim ki yazının tipografisi veya kullanıcı deneyimi bozulmasın-

    A) Çöp İçerik: Hem işçilik hem de düşünce yönünden en zayıf içerikler. İmla kurallarına ve tipografiye dikkat edilmeden ve üzerinde düşünülmeden yazılmış bir blog yazısını buna örnek gösterebiliriz.

    B) Makul İçerik: Bir ihtiyaca çözüm üreten, konuyu anlatmak için yeterli, tadında bırakılmış içerik.

    C) Geyik İçerik: Daha çok eğlence amaçlı üretilen, derinlik veya çok fazla düşünme becerisi gerektirmeyen içerik. Mesela, YouTube fenomeni olan Reynmen’in veya Enes Batur’un içerikleri tam da bu içerik türüne örnek gösterilebilir.

    D) Star İçerik: Sadece sanatçıların ve uzmanların üretebildiği içerikler.

    Şimdi size, yukarıdaki kategoriler arasında en çok reyting alanları ve en az reyting alanları söyleyeyim. Tahmin ettiğiniz gibi; geyik içerikler ve star içerikler çok fazla tüketiliyor. Çöp içerikler neredeyse hiç tüketilmezken, makul içerikler az da olsa tüketiliyor.

    Eğer, Aleyna Tilki gibi doğa üstü bir sesiniz (sanatınız) yoksa veya Evrim Ağacı gibi tek bir konuda derinlemesine araştırma yapmadıysanız, içeriklerinizin star içerikler kadar fazla reyting almasını beklememelisiniz. Tabii bu, “star içerik üretmek için çalışmayın” demek değil. Sadece ürettiklerinizi objektif bir şekilde değerlendirin ve beklentinizi ona göre şekillendirin, demek istiyorum. Elbette star içerik üretmek için çalışmanıza engel bir durum yok.

    Eğer, Reynmen veya Enes Batur gibi geyik içerikler üretmiyorsanız, kendi içeriklerinizin reytingini onlarla karşılaştırmayın. Gerçek bir söz sanatçısı olan ve sesi, tartışmasız bir şekilde daha iyi olan Emir Can İğrek‘in şarkıları 5-10 milyon dinlenirken, Reynmen’in şarkısı 300 milyon dinlenebiliyor. Dolayısıyla YouTube özelinde şunu söyleyebilirim: Emir Can İğrek, makul içerik üreticisidir. Reynmen ise geyik içerik üreticisidir. Öte yandan bu iki ismi YouTube izlenme sayısına göre kıyaslamak Emir Can İğrek’e ve hatta sanat dünyasına büyük haksızlık olmaz mı? Bence böyle düşünün ve içeriklerinizi geyik üreticilerinin reytingine göre değerlendirmeyin.

    “Çöp içerik” olarak isimlendirdiğim kategoriyi ise hiç açıklamıyorum. Tuzsuz yemek gibi işte. O kadar vasat içerikler üretiyorsanız zaten yanlış hobiler edinmiş olmalısınız. Ben, çoğumuzun makul içerik üreticisi olduğunu düşünüyorum.

    Yukarıda, “bu durumu avantaja çevirebilirsiniz” demiştim. Onu da hemen açıklayayım: Çok fazla reyting alan içerikleri iyice inceleyin. Tam da şimdi, Reynmen’e ve Enes Batur’a hakkını iade etme zamanı geldi. Onların içeriklerini nitelik yönünden zayıf bulsam da eğlenceli oldukları bir gerçek. Bu işe uzun mesai ayırdıkları da bir gerçek. Prodüksiyon olarak kaliteli iş çıkardıkları da gerçek. İşte, bu olumlu özellikleri, kendi içeriklerinize katmaya çalışabilirsiniz.

    Mesela, “yazdım, oldu bitti” demek yerine, konuya daha fazla mesai harcamak, daha kaliteli görseller kullanmak, tipografiye dikkat etmek, okuması keyifli bir üslupla yazmak ve benzeri iyileştirmeler düşünebilirsiniz.


  6. Konu Bulmak için: 
    Esasen böyle bir sorunun varlığından bile şüphe duyuyorum. Bence asıl sorun, konu bulamamak değil; yazacak motivasyon bulamamak. Dolayısıyla yukarıdaki 5 maddenin doğru yorumlanması, bu problemi de ortadan kaldırabilir. Yine de konu bulma üzerine eğlenceli bir yazı yazmıştım. İncelemek isterseniz buyurun: Renkli Prezervatif Yöntemiyle Yazmak


     

Ne düşünüyorsunuz? Sizce bu içerik, yazıya küsenlerin içerisinde bulundukları durumu anlamlandırmasına yardımcı oldu mu? Çözüm için bir kıvılcım değeri var mı? Konuya eklemek istedikleriniz var mı? Aşağıda kolayca yorum yapabileceğiniz bir alan var. Yorumlarınızı bekliyorum.

MiskinAdam | Bazen anlatmaya üşeniyorum. Bu yüzden yazıyorum. 


Yeni yazılarımı Instagram'da duyuruyorum. Takip et, iletişimde kalalım ✔️

17 Yorum “Yazı Yazmaya Küsmek: Artık Yazmak Gelmiyor İçimden, Diyenlere Psikoterapi Tadında Bir İçerik Hazırladım

  1. Hızlı Kadın Reply

    Yazını ilham verici olarak buldum. Kadınların blog yazması daha zor diyebilirim çünkü yazıya oturuyorsun ve
    -Anneeeee çişim var… Anne açıktım.. Anneeee uzaylı var mı? Annneee anneee de anne işte 🙂
    Ama bu bir bahane degil sadece bir zorluk aşaması. Yapmak istedikten sonra bir yolu bulunur. Sadece tam motive oluyorsun ve gökten başına anneleerrrr yağıyor 😉 Yazı için teşekkür ederim.

    1. miskinadam Post author Reply

      Evet, ben evde kendime özel bir oda yapmama rağmen Yekta sürekli taciz ediyor. Odamın anahtarını bulamıyorum. Plastik doğrama pencerelere takılan hırsız kilitlerinden takacağım kapıya 🙂

  2. Sait Kerim ÖZGEN Reply

    Sevimli bir diyaloga rastgeldim yorum yapacakken. 🙂 Allah bağışlasın.

    Bazı yazılardan-anlardan sonra beynimde fiziksel bir şeyler olduğunu, bir kıpırdanma olduğunu hissediyorum. Bir şimşek çaktı, sonucuna bakacağız.

    Yazı için teşekkürler.

    1. Yazar Reply

      Merhabalar,

      İlginç, bir o kadar da düşündürdü bir yazı olmuş. Uzun uzun üzerine konuşmak isterdim açıkçası.

      Mesela bir bölümde şöyle bir açıklama yapmışsınız:

      Sanatçılar da dahil, üreten herkes, alkışlanmaktan hoşlanır.

      Alkışlanmayan, hatta ağır bir şekilde eleştirilen bir tepki ise yazarı (sanat anlamında üreticiyi) depresyona sokabilir sanırım.

      Dostoyevski’nin ilk kitabı olan İnsancıklar’da övgü alması, ancak ikinci kitabında ağır eleştiriye maruz kalıp depresyona girmesi gibi.

      Ancak bu durum bana daha çok alkış almaktan ziyade ağır eleştiriye maruz kalma korkusundan kaynaklıymış gibi geliyor.

      Bunun dışında hipnotik bir yazı içeriğinin ve başlığının gerçekten itici geldiğini düşünüyorum. Yazar hipnotik yazıyorsa, hipnotize edilen kimdir?

      Okuyucu olarak belirli tekniklerle bana okutulmaya çalışılan bir yazının itici gelmesini de anlayışla karşılarsınız diye umuyorum.

      İçeriğin kategorisine göre bu durum değişebilir tabi. Bu konuda size hak verebilirim. Ancak söz konusu kişisel blog yazarlığı ise en önemli şeyin samimiyet olduğunu düşünüyorum.

      1. miskinadam Post author Reply

        Hipnotik metin, kullanıcıyı aldatma amacı taşımaz. Aksine, içeriğin akıcı olmasını sağlar. Dolayısıyla, doğru uygulanmış bir teknik, kullanıcıyı rahatsız etmeyeceği gibi, içerikten daha fazla keyif almasını da sağlar. Bu teknikleri uygulamak biraz da kas meselesidir: Kol kası. Pratikle kazanılır ancak metot bilmek süreci hızlandırır. Bu yüzden, hipnotik yazım tekniklerini, aldatıcı bir hamle olarak görmemeliyiz bence. Endişenizi anladım, hak verdim ve açıklma yapmak istedim. Naçizane.

  3. Burak GÖÇ Reply

    Yazıya, içeriğe küsenler için gerçekten harika noktaları paylaşmışsın abi 👏 Senin, sorunları bir şekilde anlamlandırıp farklı açıdan yaklaşma huyuna da epey imreniyorum doğrusu.

    Bunların üstüne ben de bir şey eklemek isterim: Zaman…

    Her şey gibi içerik üretmek ve bahsettiğin maddeleri pratiğe dökmek de zaman alıyor. Yalnız; 1 saat, 2 saat değil!

    Gerçekten zevk almak ve bir şeyleri başarmak isteyenlerin yıllarını vermesi gerekiyor. Zaten öteki türlüsü büyük haksızlık olurdu.

    1. miskinadam Post author Reply

      Doğru. Zaman konusunu da eklemek lazım maddelere. Bazen gerçekten zamanımız kalmadığını kabul etmiyoruz. Gün içerisinde ayakta olduğumuz her saniye beynimizin çalışmasını bekliyoruz ama öyle olmuyor. Günde 4 saat verimli iş yaptıktan sonra beyin “ne zaman dinleneceğiz” demeye başlıyor. Haliyle eve geldiğinde yazı yazmak istemiyor insan. Esasen yazıya küsme hali değil bu. Dün bir şey daha fark ettim: Bir başkası, kendisine zaman ayırmanı bekliyorsa yine yazma motivasyonun bozuluyor. Psikolojik baskıyı hissediyorsun 🙂

  4. Hızlı Kadın Reply

    Artı çocuklar başla meşguliyetlerimizi kıskanip sabote ediyor. Kapıya kilit vur parmaklarinı kapının altından sokmazsa yada bir resim yapıp kapının altından atmazsa başka birşey bilmiyorum 🙂

    1. miskinadam Post author Reply

      Aynen. Maalesef 90-120 metrekare alanlar (evler), çocukların enerjilerine göre çok küçük alanlar. Sığamıyorlar…

  5. Bir deli yazar Reply

    Kitap yazıyorum ve bir süredir kendi kendime ” yazsanda beğenilmeyecek” diyordum ama şu yazıyla sorunumun ne olduğunu anladım ben kendimi başkalarıyla kıyaslıyormuşum tabi biraz da haksızlık var ben bir sayfayı yazmak için saatlerce uğraşırken bazıları hiç uğraşmadan atıyor ve tuturuyor bu benim sinirlerimi bozuyor..

    1. miskinadam Post author Reply

      Ya işte, yazı içerisinde örnek verdiğim gibi: Şeyma Subaşı’nın kitabı da tutuyor ama siz yazar olmak mı istersiniz yoksa Şeyma Subaşı mı? Ben, yazar olmak isterim şahsen.

  6. Ziyaretçi Reply

    yazım esnasında iç sesimizi, tıpkı bir dış ses gibi kullanıp kendi kendimizi eleştirme de yazmayı engelleyen durumlardan biri.

    1. miskinadam Post author Reply

      Kesinlikle! Bu da sanırım mükemmeliyetçi tarafımızla alakalı. Katma değeri olan yorumunuz için teşekkür ederim.

  7. ezgi Reply

    ben ilk kez bir blog yazısını sureklı okumaya basladım. tesaduf denk geldı.. ama yazdıklarını ıcten sır saklamaayan bir şekilde yazdıgını dusunuyorum. samimi ve teşvik edici oldugu için sarıyor beni.

    1. miskinadam Post author Reply

      Teşekkür ederim. Tespitiniz doğru: Birkaç blog yazımda “meslek sırları, sır değildir. En çok paylaşan, en çok kazanandır” ifadelerini kullanmıştım. Bunu görmeniz beni mutlu etti.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yeni yorumları e-posta aracılığıyla bana bildir. Ayrıca yorum yapmadan da abone olabilirsiniz.

Bu yazı ilgini çekti mi?

Yeni yazılarımı Instagram‘da duyuruyorum. Takip et, iletişimde kalalım ✔️