Yazmanın Önündeki Engeller ⌨ Blog, Kitap, Deneme vs. - MiskinAdam
BAZI ŞEYLER

Yazmanın Önündeki Engeller ⌨ Blog, Kitap, Deneme vs.

Bir otobüs yolculuğunda, kafamı yağlı cama dayamış, donuk bakışlarla dışarıyı seyrederken zihnimde toparladığım binlerce kelime, kalemi elime aldığım anda yerini koca bir karmaşaya bırakıyor. Masama oturup kolları sıvadığımda, yazmaya niyetlendiğim konu ile yazdığım konu arasında o kadar büyük uçurum oluyor ki, işin sonunda “iyi de benim anlatmak istediğim bu değildi” demekten alıkoyamıyorum kendimi.

Kendime “yazar” demeye çekiniyorum; olur da bir üstada kastım dışında hakaret etmiş sayılırım diye. Bu nedenle “yazan” demeyi tercih ediyorum bazen. Bazen; her zaman değil!

Şunu da biliyorum: Adı “yazar” veya “yazan” olsun, sonuç olarak bir şeyler yaratıyoruz. Haliyle yaratıcı işler yapan –ressam, mimar, oyuncu gibi– diğer tüm meslek erbablarının yaşadığı sorunlardan payımıza düşeni alıyoruz:

  • İlham gelmesini beklemek
  • Yazıp yazıp silmek
  • Yazıp yazıp çöpe atmak
  • Düşünce ile ortaya çıkan arasında uyumsuzluk
  • Mükemmeliyet tuzakları
  • Tevazu tuzakları

Tüm bunların, yaratıcılığın önündeki büyük engeller olduklarını düşünüyorum.  Genellikle yazılarımı bir probleme çözüm önerme amacıyla yazarken bu defa, bu yazıyı, bir problemi tartışma amacıyla yazıyorum.

Yazmak İçin İlham Gelmesini Beklemek

Şu “İlham” her kimse kendilerini davetsiz misafire benzetiyorum. Olur olmaz yerlerde geliyor. Duşta, toplu taşıma aracında, yatakta, yürüyüşte, elimin altında kalem kağıt –aslında klavye fare– olamayan her yerde gelebiliyor.

Ne zaman ki üretme niyetiyle masamın başına otursam kaçıp gidiyor.

İl-hıammını s**

Yazmak için ilham perisini beklememek gerektiğini savunuyorum ama onsuz da pek keyif alamıyorum doğrusu.

Bu konuda her türlü kitap, makale, sunum gibi içerik önerilerine büyük iştahla saldırabilirim.

Yazıp Yazıp Silmek

Öyle bir cümle yazmak istiyorum ki, zihnimdeki düşünceyi eksiksiz resmetmeli. Fakat bu her zaman mümkün olmuyor. Olmayınca siliyorum. Silince yeniden yazmaya kalkıyorum. Yeniden yazınca daha başka bir şey çıkıyor ortaya. Onu da siliyorum. Yazıp yazıp silmekten bir sonraki cümleye veya paragrafa geçemediğimi fark edince de kapatıp gidiyorum.

Bu durumu yaşayanlara bir önerim var:

Dünyaca ünlü içerik yazarı Joe Vitale, yazma üzerine verdiği öğütlerde “kompozisyonunuz bitene kadar geriye dönüp silmeden, sadece yazarak devam edin” der. Sonra da “kompozisyon bitince yazdıklarınızdan gereksiz yerleri silmeye başlayın” diye devam eder. Yani, önce hızınızı kesmeden, iyi-kötü düşünmeden, aklınızdaki her şeyi kağıda dökmemizi, son noktayı koyduğumuzda ise geriye dönüp düzeltmemizi önerir.

Bu tavsiyeyi mantıklı bulmakla birlikte zaman zaman uyguluyorum. Kesinlikle işe yarıyor.

Buna karşılık, şu an bahsettiğim problemim biraz daha spesifik. Benim sorunum: Hızlanamamak. İkinci cümleye istekli geçmemi sağlayacak birinci cümleyi yazamamak.

Böyle anlarda ne yapmalı, bilen var mı?

Yazıp Yazıp Çöpe Atmak

Bazen de yazarken her şeyin yolunda gittiğini düşünürüm. İş biter, geriye dönüp okurum. O da ne? “Şair burada ne anlatmak istemiş” der ve çöpe atarım.

Bu tür içerikleri kurtarmanın bir yolu yok mu?

Ya da en baştan bu hataya düşmemizi engelleyecek bir yöntem?

Bilen varsa ben o öneriye de talibim!

Düşünce İle Ortaya Çıkan Arasında Uyumsuzluk

Bu başlık altında bahsettiğim içerikler, bir önceki başlıkta bahsettiklerimden farklı . Bunlar günün sonunda çöpe gitmiyor. Yine güzel bir içerik çıkmış oluyor ama asıl duygularıma tercüman olmaktan uzak kalıyor. Dolayısıyla ilgili konuda kendimi ifade etme isteğimi tatmin edememiş ama ortaya başka konuda bir içerik çıkarmış oluyorum.

Bu iyi bir şey mi, kötü bir şey mi yoksa iyiden kötüden bağımsız olarak yorucu bir şey mi bilmiyorum.

Siz ne düşünüyorsunuz?

Mükemmeliyetçilikten Dolayı Yazamamak

Mükemmeliyetçilik hakkında yazdığım yazıda bu konuyu işledim. Burada da çok kısaca özetlemem gerekirse bazılarımızın yüksek standartlara ulaşma arzusundan ve bu arzunun üretimin önüne büyük bir engel koymasından bahsediyorum.

Yazdığım içerik beni %100 tatmin etmiyorsa onu yok edesim geliyor bazen. Genelde yok etmesem de tekeri kırılmış oyuncak arabasıyla oynayan çocuk burukluğunda yayınlıyorum onu.

Oysaki ortaya bir ürün koymanın mutluluğunu yaşamak istiyorum; arkama yaslanıp.

Mükemmeliyetçiliğin benim üretimimi durdurmasını engelledim ama tatminsizlikten kurtulmayı henüz başaramadım.

Bu konuda her türlü terapi ve telkinlere açığım.

Tevazu Yüzünden Yazamamak

Fazla tevazu sahibi olmak da üretimi engelliyor. Mesela Montaigne okuduktan sonra oturup deneme yazmak istediğimde parmaklarım titriyor. Onun denemelerinden sonra benim yazacaklarım, deneme türünün tanrısı olan Montaigne’e hakaret gibi olmasın, diyorum. Ergen gibi koşa koş yatağıma yüz üstü atlayarak ağlamak istiyorum.

Bu bakış açısının sağlıklı olmadığını biliyorum.

Neticede tanrının ruhundan üflenmek suretiyle elde edilmiş bir özelliğin işlevselliğinden bahsediyoruz. Tanrıların uzantıları olan diğer canlılar da yaratırlar ve yaratıyorlar. Montaigne’ın ruhunu tanrı üfledi de bizimkini kurbağa mı üfledi? Biz de bu semtin çocuğuyuz. En iyisi Montaigne ile boy ölçüşmeden kendi yöntemimle yoğurdu yemek sanırım.

Kibir ile tevazu arasındaki dengeyi korumam için gelecek her türlü öneriye açığım.


Yeni yazılarımı Instagram'da duyuruyorum. Takip et, iletişimde kalalım ✔️

22 Yorum “Yazmanın Önündeki Engeller ⌨ Blog, Kitap, Deneme vs.

    1. miskinadam Post author Reply

      Hocam, bırakalım kişisel gelişimci gazlarını. Biz bizeyiz 😉 Tamamen engel yok ama zorluklar var. Zorluklar da aşılması gereken birer engeldir.

  1. hatice Reply

    bende de aynı engeller var her zaman yıllardır yazma çabasındayım hep ufak tefek karalamalarla kalıyorum neden çünkü en iyisi olmalı anlatmak istediğim asıl şeyi anlatmalı falaaan filan derken bakmışım yıllar geçmiş mükemmelliyetçilik iyi bişey değil kesin bilgi…
    ama yazmaya devam.. :))

    1. miskinadam Post author Reply

      Ben ona hedanozmi de eklemek istiyorum. Fazla hazcı olunca da insan üretemiyor. En azından, üretim kısmı işe dönüştükten sonra üretemiyor…

      1. hatice Reply

        Kesinlikle katılıyorum ve bu sebeplerle üretemeyince insan kendiyle iç savaşa bile giriyor zaten sen nasıl yazabileceksin ki diye ve gerçekten yazamamaya başlıyorsun :((

  2. Bir Edip Reply

    Ya Şeyma bile kitap yayımlamış, sen hâlâ tevazu, kibir vs arasında bocalayıp duruyorsun. Benim felsefem belli: Beğenmeyen okumasın! Yıllardır aynı şeyi savunurum ben. Hele hele o kadar kötü yazıların kitap olduğunu ve bunları binlerce insanın su içer gibi okuduğunu gördükten sonra tevazuyu bıraktım. Bu kibir değil elbette.
    Laf aramızda, bir edebiyat öğretmeni olarak değerlendirme hakkını kendime ben verdim, yazılarınız (hızlıadam buna dahil) gösteriyor ki kaleminiz sağlam. Dil bilgisi kurallarına olabildiğince uyuyorsunuz. Öyleyse rahat olun. İyi yoldasınız.

    1. miskinadam Post author Reply

      Haklısınız. Esasen ben de yazmaya küsmüş değilim. Yalnızca, yazarken her içerik üreticisi gibi yaşadığım problemleri bir araya getirip listeledim. Bunları her zaman yaşamıyorum. Yazmaktan asla vazgeçemem. Yorum için teşekkür ederim.

  3. Tuncay Reply

    Yazmanın bir tutku olarak sürekli canlı tutulması yönünde benim fikrim, evet yukarıda bahsettiğiniz nedenler ve daha fazlası blog yazarlarının korkulu rüyası.

    1. miskinadam Post author Reply

      Yeterince alkışlanmama veya onaylanmama durumunu da ekleyebiliriz bence. Yaratıcı içerikler üreten insanları paradan daha iyi motive eden bir şey varsa onun da “takdir edilmek, alkışlanmak, onaylanmak” olduğunu düşünüyorum. Ne dersin?

  4. sezer Reply

    En güzel yazılarım düşünmeden yazdıklarım olmuştur. Evet, hiç düşünmeden, bir anlık öfkeyle ağzıma ne gelirse söver gibi. Sürahiden bardağa boşalan su gibi. Oysa bardağı her birini en güzel kaynaklardan seçtiğim damlalarla doldurmaya çalıştığımda suyun tadının bozulduğunu hissediyorum.

  5. M.Sude Reply

    Nasıl ki “tek rakibim kendim” diyebiliyorsak yazmak konusunda da “tek engelimiz kendimiz” olduğunu düşünüyorum.

  6. ezgi Reply

    “Yazmak İçin İlham Gelmesini Beklemek”
    aklıma ilham geldiği zaman resim çizdiğim zamanlar geldi.okul zamanları bir arkadasım resım cızmemı ıstedıgınde yapamıyordum. ilham gelınce yaparım deyıp ertelıyordum. ilk genclık yaslarında zaman bol, hayal gücü bol, sorumluluk yok. ılham sık sık gelıyor zaten. (Benim zahmet etmeme gerek kalmıyormuş. )o yüzden, sadece o zaman, ilham geldıgı zaman çizebilecegıme ınanmışım farkında olmadan. yaş 25,26 olana kadar baktım ki ilham nedense daha az gelıyor. gittikce. resım yapma sıklıgım azalıyor. şimdi çizmiyorum mesela, cunku bır gun o “ıstek”(ilham ıstek oldu burda) gerı gelecekve bir gün yeniden başlayacagım derken şimdi yaşım 33 olacak neredeyse. hala ılham gelmedi! ilham güzel de, beklemek saçmaymış gerçekten. Ben resim çizeceğim zaman, hemen öncesinde boyalarım kagıtlarım önümde çizme moduna hazır bir şekilde duygularıma yogunlaşıp içimden hangi şarkının geçtiğini buluyorum. O an duygularımla en iyi eşleşen müziği seçip tekrara alıyorum belki 7 saat aynı şarkıyı dinliyorum. Etrafımda dikkatımı dagıtacak hiç bir şey /kimse olmuyor. Ve müzik dışında da ses. Böylece bağlandıgım duygumdan kopmadan konsantrasyonum bozulmadan devam edıp bitiriyorum..Müzik listesi açtıgım zaman ise o çizdiğim resmim hedefime gitmiyor.Değişen her şarkı değişen kalp ritmi , değişen duygular demek. Bu da her 3-4 dakikada bir resmim değişiyor demek. Günlük tutarken bile öyle oluyor. Bence bunu deneyebilirsin. Şimdi sana bunları yazarken ben de bir şeyler farkettim.

    Yazı olarak ben sadece günlük tutuyoruum.çok düzenli olmasa da 20-21 yıldır tutuyorum. son zamanlrda içimden gelme durumu(halk arasında ilham gelme durumu :P) olmadıgı için yazamıyorum. Düzeltıyorum YAZMIYORUM. Baktım ki içimden gelmesini beklersem işim yaş.Elime alayım da yazarım dedim.Birkaç kere denedım yazamadım. Dediğin gibi ilk cümle cok sacma gelıyor ya da ne yazacagım nasıl baslayacagım nasıl ıfade edecegım içimdekı duyguyu dıye sacmalarken dedım en iyisi başlamak. Çünkü yazmayı seviyorum. Bazen günde 20 sayfa yazardım. Şimdi ise defteri elime haftada 2 kere anca alıyor, onda da 1-3 sayfa arası anca yazıyorum. ve Bakıyorum ki asıl yazmak ıstedıklerım yoklar orda.İçimde söylemek istediğim bir sürü şey varken hem de… Sana cevap verirken farkettim ki o slow duygularımı yogunlastırıp hissettirecek müzikleri dinlemiyorum artık. Etrafımda karmakarışık eşyalar..Aklımda sürekli bir şeyler..(çünkü yarım kalmış işler dolu)
    Yazdığım günlükten doyum almıyordum.Bitirince mutluluk vermiyordu. Neyin eksik oldugunu şimdi anladım.Duygularım..Ayın yükseldıgı saatlerde, beni kalbime götürecek slow müzikler eşliğinde yatagıma uzanıp günlüğümü yazacağım. En az bunu yazarken aldıgım mutluluk kadarını alacağımı düşünüyorum artık. (çünkü bir farkındalık yaşadım kendi iç dünyamda az önce ve insan farkında oldugu seylerle ilgili olarak bir süre sonra artık sadece “biliyor olma durumu”na geçebiliyor.bazen. ) Bir şekilde dışarı vurmadan olmuyor . Ama yazarak, ama konuşarak, ama duyarak, ama görerek, ama dokunarak…

    1. miskinadam Post author Reply

      Uzun uzun yazıp, içinizi dökecek kadar samimi bulmanıza çok sevindim. Öte yandan, yorumunuzun bu yazıya katma değeri olduğuna inanıyorum. Çok teşekkür ederim.

  7. Halit Rıdvan Erdoğan Reply

    Söylediğiniz cümlelere o kadar katılıyorum ki, yeni bir yazar olduğum için ve çok fazla bilgi birikimimin olmadığı için cümleleri silip tekrar yazma isteğinin geldiğini düşünüyordum. Tamamen kusursuz bir yazı çıkarma (standartların en üstünü yaratma) için yazdığımı fark ettim. Yazılarınızı takip ediyorum, çoğunu okuyorum, kaleminize sağlık.

    1. miskinadam Post author Reply

      Mükemmeliyetçilik hatasına düşmeyelim, evet 🙂 Mürekkebiniz bitmesin, klavyeniz bozulmasın 🙂

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yeni yorumları e-posta aracılığıyla bana bildir. Ayrıca yorum yapmadan da abone olabilirsiniz.

Bu yazı ilgini çekti mi?

Yeni yazılarımı Instagram‘da duyuruyorum. Takip et, iletişimde kalalım ✔️